29 Şubat 2016 Pazartesi

88. Akademi Ödülleri (The 88th Academy Awards)

"And the Oscar goes to..."

Herkesin, sinema dünyasına ilgisi olsun olmasın, beklediği bir şeydir Oscar ödül töreni. Akademinin pek çok dalda ödül dağıttığı bu gece tabii ki adaylar için de heyecan verici bir bekleyiş demek. O zaman kırmızı halıdan başlayıp ödül törenine doğru sizleri keyifli bir yolculuğa çıkartacağım. Keyifli çünkü YILLARDIR herkesin beklediği o an gerçekleşti ve Leonardo DiCaprio sonunda "En İyi Aktör" ödülünü kucakladı. Sadece bu an için bile izlemeye değer bir geceydi.

Oscar Awards Ceremony is awaited by everyone whether they are interested in the world of cinema or not. Of course the night in which the academy gives the awards is a nervous wait. Then I will take you to a pleasant journey starting with the red carpet to the award ceremony. It is pleasant because that moment everyone had been waiting for YEARS happened last night and finally Leonardo DiCaprio won the Oscar for "Actor in a Leading Role". It was worth watching even only for that moment.

Kırmızı halı yine şıklık yarışındaydı ancak bu yıl kimse çok değişik bir şey denememiş. Marjinalliği ile bilinen Lady Gaga bile oldukça sade ve şık bir elbiseden yana tercih kullanmıştı. Genel olarak herkesin güzel/yakışıklı göründüğü tabii ki bariz.

It was like a competition on the red carpet but it seemed like no one tried something different. Even Lady Gaga who is known for her marginality, chose something simple and chic. Of course it is obvious that everyone looked beautiful/handsome.


Önce çok güzel bulduğum kadınlardan biri olan Cate Blanchett ile başlamak istiyorum. Swarovski kristalleriyle süslü Armani Privé elbisesi çiçek motifleriyle biraz kalabalık görünse de renginin matlığından olsa gerek çok göze batmıyor ya da bu Cate'in doğuştan geldiğine inandığım asil görüntüsüyle de alakalı olabilir. Elbisesini Tiffany & Co mücevherleriyle tamamlamış ve dediğim gibi duruşu çok asil bu kadının.

First of all, I would like to start with Cate Blanchett who is one of the women I find very beautiful. Even though the Armani Privé gown jewelled with Swarovski crystals seems a bit dishevelled, the gown does not strain the eyes due to its dullness I guess or it has something to do with the gentle look of Cate's which I think is an innate quality. She matched her gown with the Tiffany & Co jewelleries and as I said she looks very gentle.


İkinci olarak Brie Larson'a değinmek istiyorum. "Room" filmi ile çıkış yapan ve oyunculuğunu çok sevdiğim Brie bu mavi Gucci elbisesiyle harika durmuş. Rengin canlı olması kırmızı halıda onu öne çıkartıyor tabii ki. Kemeri biraz abartılı bulsam da -çünkü zaten model olarak uçuş uçuş karışık bir elbise- yine de kötü durmuyor. Sade makyajı ve geriye aldığı saçlarıyla da zaten dengelemeye çalışmış görüntüsünü.

Secondly, I would like to mention Brie Larson. Brie, who had a hit with the movie "Room" and whose acting I really like, looks very beautiful with the blue Gucci gown. Evidently it makes her stand out on the red carpet due to the vivid colour of the gown. Although I find the belt a bit overdone -because the model of the dress is loose-, it does not look bad. She seems to try to balance her look with her plain make up and backswept hair.


Oscar'dan bahsedip Julianne Moore'u es geçmek olmaz. Neredeyse her filmde görmeye alıştığım için artık onu ailemden biri gibi sahiplendim. Bu arada kendisinin 55 yaşına rağmen hala nasıl genç göründüğünü çözemiyorum. Siyah Chanel elbisesi ve üzerindeki pırıltılar çok yakışmış. Açık ten rengi olduğu için siyahın güzel durduğunu düşünüyorum.

I cannot go further without mentioning Julianne Moore when talking about Oscars. I embrace her as if she is one of my family members since I got used to seeing her almost in every movie. By the way I still cannot figure out how she looks this young although she is 55 years old. Her Chanel gown and the sparkles on it really suit her. Since she has a light compexion, I believe that black looks beautiful on her.


Ve tabii ki "En İyi Film" ödülünü kazanan "Spotlight" oyuncusu Rachel McAdams'ı es geçmek olmaz. Kendine has güzelliği ve oyunculuk yeteneği ile bu kadın hep favorilerim arasında yer alacak sanırım. Yeşil August Getty elbisesi sarışın olduğu için ve açık tenli olduğu için ona çok yakışmış. Sade makyajdan ve az aksesuardan yana bir tercihte bulunması "less is more" politikasının gerçekten işe yaradığını gösteriyor çünkü çok güzel duruyor.

And of course I cannot skip Rachel McAdams who is one of the actresses in "Spotlight", the movie that won the Oscar for "The Best Picture". I suppose she will remain as one of my favourites with her specific beauty and acting skills. The green August Getty gown looks good on her since she is blonde and has a light complexion. Applying a plain make up and using few jewelleries illustrate that the "less is more" policy really works well because she looks beautiful.


Charlize Theron'u es geçeceğimi sandıysanız çok yanıldınız. Dünyada belki de neredeyse herkes tarafından güzelliğin sözlükteki karşılığı olarak kabul edilen Charlize Theron kırmızı halıda kırmızı seçerek biraz göz yorsa da Dior elbisesini sadece Harry Winston elmasıyla bütünlemesi hoş durmuş.

If you thought I would skip Charlize Theron, you got it wrong. Charlize Theron, who is accepted as the definition of beauty in a dictionary by almost everyone, strains the eyes a little bit by her choice of red on the red carpet but it looks nice that she matched her Dior gown with Harry Winston diamonds.


Beni tanıyanların bildiği bir gerçek var. Sofia Vergara is my spirit animal. Türkçe karşılığı tam olarak olmasa da kısaca olmak istediğim kadın diyebilirim. Hareketleri, yaşam tarzı ve giyimi, kısaca her şeyi ile kendisi kabulüm. Marchesa elbisesi de ona çok yakışmış ve topuzu klasik bir görüntü oluştursa da elbise hareketli olduğu için saçta sade ve klasik bir seçimde bulunması tabii ki yerinde bir seçim.

There is a fact known by the people that know me. Sofia Vergara is my spirit animal. I accept her with the way she moves, her life style and the way she dresses. In short, with her everything. Her Marchesa gown really suits her and although her bun creates a classical look, of course it is a right choice that she went for a simple and classical choice with her bun since the dress is flamboyant.

O zaman elbiselerle ilgili yazıyı kesip ödül törenine geçeyim mi? Bence orası daha heyecanlı.

So, shall I move on to the award ceremony cutting short this part about the red carpet? I guess the ceremony is more exciting.


Chris Rock'ın sunduğu bu ödül törenini ben maalesef çok sevemedim. "Black community" ile ilgili esprileri ya da açıklamaları ile sorunum yok ama çok yavan kaldığını düşünüyorum. Hugh Jackman ya da Neil Patrick Harris gibi sunucuların şakaları ya da müzikal içeren sunumları daha ilgimi çektiği için Chris'in yaptığı birkaç skeç beni tatmin etmedi.

Unfortunately I did not quite like the ceremony hosted by Chris Rock. His jokes or explanations about the "Black community" does not bother me but I think he was dull. Since I am more interested in musical performances or such jokes made by the hosts like Hugh Jackman or Neil Patrick Harris, several skits made by Chris did not satisfy my appetite.

Ellen'ın daha önceki yıllarda gerçekleştirdiği pizza satışına gönderme yaparak bisküvi satışı gerçekleştiren Chris Rock'ın bu hareketi ünlüler arasında komik görüntülere sebep oldu :)

Making a reference to the pizza sale Ellen made in the previous years, by selling cookies Chris Rock became the reason of these hilarious moments among the celebrities :)


Bir diğer bahsedeceğim nokta ise animasyon karakterlerinin ve Star Wars robotlarının sunucu olarak sahneye gelmesiydi. Toy Story'den Andy ve Buzz Lightyear sahneye gelerek hepimizi eğlendirdi. Minionlar da oldukça güldürdü. Ancak Star Wars hayranları başta olmak üzere herkesi mutlu eden görüntü R2-D2, C-3PO ve BB8'in bir arada sahneye gelmesiydi.

The other point I will mention is where animation characters and Star Wars robots hit the stage as hosts. Andy and Buzz Lightyear from Toy Story entertained all of us. Minions made us laugh as well. But the scene which made everyone happy, particulary the Star Wars fans, was R2-D2, C-3PO and BB8 hitting the stage together.


Ayrıca bu geceden bahsederken Lady Gaga'dan bahsetmezsek olmaz. "The Hunting Ground" filmi için yaptığı "Til It Happens To You" şarkısını canlı söyledi. Lady Gaga'nın canlı ve özellikle akustik performansını ben çok beğeniyorum. Ses aralığı gerçekten geniş ve sadece bir pop şarkıcısı olmadığını da böylelikle kanıtlıyor. 

Besides I cannot disregard Lady Gaga while talking about this night. She sang live the song "Til It Happens To You" which she made for "The Hunting Ground" movie. I really like Lady Gaga's live and especially acoustic performances. She has a really wide voice range and she proves that she is not only a pop singer.


O zaman ödüllere geçelim. Bizim saatimizle gece 2'de kırmızı halı töreni başladı. 3:30'da ödül töreni başladı ve sabaha 7'de son buldu. 6:30 gibi ise son üçe kalan gecenin önemli ödülleri olan "En İyi Film", "En İyi Aktör" ve "En İyi Aktris" ödülleri verilmeye başlandı. Fakat yazımda ben sizi o kadar bekletmeyeceğim ve önce onlarla başlayacağım.

So let's move on to the awards. The most important awards of the night were "The Best Picture,"Actor in a Leading Role" and "Actress in a Leading Role", so these three were announced at the end of the night. But I will not hold you that long and start my post with them first.

2016 OSCAR ÖDÜLÜ KAZANANLAR LİSTESİ

2016 OSCAR WINNERS LIST

En İyi Film: Spotlight

The Best Picture: Spotlight

Bu filmi ilk izlediğimde açıkçası çok etkilendim. Konusu sebebiyle tartışmalara yol açabilecek bir film olduğu için ben The Revenant alır diye bekliyordum. En iyi film ödülü alacak kadar iddialı diyemem belki ama güzel bir film izlemediyseniz. Yine de dediğim gibi bir şeyin en iyisini seçmek zor tabii.

I was really impressed by the movie when I first saw it. Since it is a controversial movie that could ignite a few disputes I was thinking that The Revenant would win. I cannot possibly say that it was assertive enough to win the Oscar for the best picture but it is a nice movie if you still have not seen it. But as I said it, it is hard to choose the best of something.

En İyi Erkek Oyuncu: Leonardo DiCaprio

Actor in a Leading Role: Leonardo DiCaprio

Her yıl acaba şimdi alır mı diye bekleyip heyecanla ödül törenini sadece Leonardo için izlediğimizi önce bir kabullenelim. Bu yıl gerçekten iddialı bir filmle yine oyunculuk yeteneğini kanıtlamış olan Leonardo gerçekten ödülü hak etti. Şakalar bir kenara, gerçekten ödülü hak eden kişilerin alabilmiş olması çok önemli ve Leonardo bu anı görmeyi en az senin kadar bekledik inan :)

Let's first accept the fact that we all watched the academy awards with a nervous waiting whether Leonardo would win or not. Leonardo really deserved the Oscar for his role in such a great movie and he proved his acting skills there as well. Jokes aside, it is important that only people who deserve the awards get them and Leonardo believe us when we say that we had been waiting for this moment as long as you had :)




En İyi Kadın Oyuncu: Brie Larson

Actress in a Leading Role: Brie Larson

Yukarıda da belirttiğim gibi Brie'nin oyunculuğu beni çok etkiledi. Fakat artık büyük bir sorumluluk altına girdiğini düşünüyorum. Bundan sonra seçeceği filmler çok önemli olacak onun için. Oscar'lı kadın oyuncu olmasının hakkını vermesi gerekecek ve oynadığı her film onun ismiyle ön plana çıkacak.

As I mentioned above, Brie's acting really affected me. But I think that she has a tremendous responsibility from now on. The movies she will choose in the future will be really important for her. She will need to prove that she really deserves being an Oscar awarded actress and the movies she will star in will stand out with her name.

En İyi Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu

Directing: Alejandro Gonzalez Inarritu

İki yıl üst üste Oscar'ı kapan Inarritu benim de sevdiğim yönetmenlerden. İşini çok önemsediğini ve severek yaptığını düşünüyorum.

Two years in a row Innaritu won the Oscar and he is one of my favourite directors as well. I believe that he gives importance to his work and does it with love.

Diğer ödülleri de aşağıda tek tek sıralıyorum. Umarım sizin de favorileriniz kazanmıştır :)

I will list the remaining awards below. Hopefully your favourites won an Oscar as well :)

En İyi Özgün senaryo: Spotlight

Writing (Original Screenplay): Spotlight

En İyi Uyarlama Senaryo: The Big Short

Writing (Adapted Screenplay): The Big Short

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Alicia Vikander

Actress in a Supporting Role: Alicia Vikander

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Mark Rylance

Actor in a Supporting Role: Mark Rylance

En İyi Kostüm Tasarımı Ödülü: Mad Max: Fury Road

Costume Design: Mad Max: Fury Road

En İyi Yapım Tasarımı: Mad Max: Fury Road

Production Design: Mad Max: Fury Road

En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı: Mad Max: Fury Road

Make Up and Hair Styling: Mad Max: Fury Road

En İyi Görüntü Yönetimi: Emmanuel Lubezki

Cinematography: Emmanuel Lubezki

En İyi Ses Kurgusu: Mad Max: Fury Road

Sound Editing: Mad Max: Fury Road

En İyi Ses Miksajı: Mad Max: Fury Road

Sound Mixing: Mad Max: Fury Road

En  İyi Kurgu: Mad Max: Fury Road

Film Editing: Mad Max: Fury Road

En İyi Görsel Efekt: Ex Machina

Visual Effects: Ex Machina

En İyi Kısa Animasyon: Bear Story

Short Film (Animated): Bear Story

En İyi Animasyon: Inside Out

Animated Feature Film: Inside Out

En İyi Kısa Belgesel: A Girl in the River

Documentary (Short Subject): A Girl in the River

En İyi Belgesel: Amy

Documentary (Feature): Amy

En İyi Kısa Film Ödülü: Stutterer

Short Film (Live Action):

En İyi Yabancı Film: Son of Saul

Foreign Language Film: Son of Saul

En İyi Film Müziği: The Hateful Eight

Music (Original Score): The Hateful Eight

En İyi Özgün Şarkı: Spectre (Jimmy Napes ve Sam Smith)

Music (Original Song): Spectre (Jimmy Napes and Sam Smith)

1 Şubat 2016 Pazartesi

Roma Tatili

     Merhaba! :)

     Şimdi hepinizi sıkıntılarınızdan kurtarıp birkaç dakikalığına da olsa Roma gezime dahil ederek eğlendireceğim. Rahatlayın ve koltuklarınıza yaslanın :)

     Kısa süreli bir Roma kaçamağı yaptım arkadaşlarımla. Bu arada baştan söylemem gerek, iyi anlaştığınız ve samimi olduğunuz kişilerle tatilden aldığınız keyif katlanıyor :) Bu kısa tatilimizi sanki bir aymış gibi dolu dolu yaşadık ve size de şimdi fotoğraflar ile yaşatmaya çalışacağım.

     Ocak ayında çok soğuk olmasını beklememe rağmen 18 derece gibi bir havayla karşı karşıyaydım ve montsuz gezdiğim zamanlar bile oldu. İstanbul'da kar yağarken biz bir hırka bir mont şeklinde dolaşıyorduk. Herhangi bir hava muhalefetine denk gelmediğimiz için de tatilimiz oldukça güzel geçti.


     Az rötarlı bir uçuşla Roma'ya iniş yaptım.


     İner inmez de fotoğraf çekmeye başladım tabii ki. Fiumicino'dan taksi tuttuk ve otelimiz "Hotel delle Vittorie" için yola koyulduk. Her açıdan memnun kaldım otelden. Hem merkezde, hem dışı hem içi güzel, hem de hizmetleri güzel. Odayı alırken kahvaltı dahil almıştık dolayısıyla kahvaltılarını da deneme fırsatımız oldu. Kruvasanlar, peynirler, meyveli yoğurtlar, süt, kahve, meyve suyu, mısır gevreği, çay, yumurta, tatlılar... Kısaca ne ararsanız açık büfe olarak hazırdı mutfakta. Verdiğiniz para boşa gitmiyor yani. Ayrıca odamızın penceresi inanılmaz güzeldi ve gideceğimiz gün orada küçük bir fotoğraf çekimi gerçekleştirmeyi de ihmal etmedik tabii.




     Otele check-in yapıp eşyaları bıraktıktan sonra çok acıktığımız için hemen yakın yer arayışına girdik. Genelde öğlen saat 3'ten itibaren yemek yerleri kapanıyor ve akşamdan önce yiyecek yer bulamayabiliyorsunuz. Maalesef biz saat 3'ten sonrasına kalmıştık, yine de şansımızı denedik. Bir pizzacıya girdik ama kapalıydı. Sonra oradaki ünlü pastane Vanni'den bir şeyler atıştıralım o zaman diye düşünürken arkadaşım tesadüfen Alice Pizza Point diye bir yer gördü ve oraya dalmayı daha mantıklı bulduk. Hızlı hızlı tükettiğim patatesli pizza diliminin fotoğrafını çekmeyi unuttum o yüzden sizinle onu paylaşamıyorum ama arama motoruna yazıp görsellerden görebilirsiniz. Ya çok aç olduğumuz için ya da gerçekten lezzetli olduğu için biz oldukça beğendik.

     Orada gezerken gördüğüm şey her yerde meydan olması. "Piazza" diye başlayan ve devamı farklı olan ikilemelerle isimlendirmişler her yeri. Karnımızı doyurduktan sonra Piazza Navona'yı gezmeye gittik. Geniş ve güzel bir meydandı.




     Bu arada her gün dondurma yediğimizi belirtmek istiyorum zira çeşitleri inanılmaz ve tatları mükemmel. Gelateria del Teatro'ya girip o gün ilk dondurmamızı yedik. 




     Denediğim lezzet "Sicilya Bademi" olarak geçiyordu. Tadı beklediğim gibi çıkmadı ama yine de çok da kötü diyemem. 

     Geze geze odamıza geldik ve üstümüzü değiştirip yemek yemeye çıktık akşam. Viale Giulio Cesare üstündeki Pizzeria Napul'è isimli mekana girdik ve günün ilk pizzasını orada yedik. Mekan oldukça güzel ve genişti. Biraz erken gittiğimizden ve canlı müzik olmayan bir gün olması sebebiyle sanırım o gün çok dolu değildi. 



     Bu arada genellikle yürümeyi tercih ettiğimizi belirtmek isterim. Yollar güzel, hava güzel, biz de yürümeyi seven kişileriz, o yüzden çoğunlukla yürüdük. Yolumuzun üstünde de Türkçesi Tiber Nehri olan Fiumi Tevere vardı. Günün her saatinde büyük keyifle oranın fotoğrafını çektim çünkü nehir yolu oldukça uzun ve çektiğiniz açılardan sanki farklı bir yermiş izlenimi yaratıyor. İzlemesi bile oldukça zevkli.






     Sonra nereleri gezdin derseniz anlatabileceğim diğer yer Piazza del Popolo. O da oldukça büyük bir meydan ve Leonardo Da Vinci'nin müzesi de orada yer alıyor. Gezmenizi tabii ki tavsiye ediyorum. Sonra Campo Marzio'ya doğru yürüdük ve Moschino gibi mağazaların yer aldığı sokaklarda kendimizi kaybettik. Paranız varsa tabii ki saldırınız ancak biz öğrencilerin cüzdanları henüz bunu karşılamıyor :) 

     İspanyol Meydanı olarak geçen Piazza di Spagna ile devam ediyorum. Üçüncü yabancı dilim İspanyolca olduğu için ve İspanya kültürüne hayranlığım olduğu için orada İspanya bayrağı görmek bile beni heyecanlandırmaya yetmişti doğrusu. Bu da güzel, büyük meydanlardan bir tanesi. Oradan Aşk Çeşmesi olarak bilinen Fontana di Trevi'ye, sonra da Piazza del Parlamento'ya devam ettik ve yemek için yer aramaya başladık. Bu arada çeşmeye para atıp dilek dileyen tekrar gelir derlermiş, bakalım gidebilecek miyim :)




     Gezerken Antica Historia Piccola isimli yeri beğendik ve makarna denemek istedik. Ispanaklı ravioli yedim ve tadına doyamadım. Harikaydı. Üstüne de kahve içmeyi ihmal etmedik. Kahvelerin de harika olduğunu ayrıca belirtmek istiyorum.


     Üstüne dondurma yemeden olur mu? Dediğim gibi her gün dondurma yemeyi ihmal etmedik. Via degli Uffici del Vicario üzerinde yer alan Giolitti'ye gittik. Yine çeşit çeşit dondurmayı 2-3 euro'ya alabileceğiniz bir yerdi ve oldukça memnun kaldık. Hatta ertesi gün tekrar oraya gittik. Dondurmacıları bizim Kahramanmaraş dondurmacıları gibiydi. Dondurmayı vermeme, yakalarsan alırsın, düşürme gibi numaralar yaparak verdiler dondurmalarımızı. Çok gerekli miydi o hareketler sorguladık ama dondurmalar gerçekten lezzetli :)


     Sonra güzel dolma kalemler satan ve çok şirin bir dükkan olan Campo Marzio'ya girdik. Tasarımları gerçekten harika ve D&R'da benzer kalemleri çok daha pahalıya bulacağınızdan buradan almak daha mantıklı.




     Biraz da alışveriş yapalım o zaman dedik ve Sephora ile başladık gezinmeye. Türkiye'ye kıyasla tabii ki daha ucuzdu ve parfümlerin çoğunda %40'a varan indirimler vardı. Sonrasında Kiko Store'a girdik ve bu kadar ucuz bir mağaza görünce saldırmamam imkansızdı. Hem ucuz hem güzel pek çok ürün bulmanız mümkün. İki göz kalemi, kapatıcı, oje ve göz farları alarak tamamladığım alışverişim toplamda 15 euro tuttu. Türkiye'de belki de sadece göz farlarını o fiyata alabilirdim.

     Eğer benim gibi bir İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisiyseniz ya da sadece edebiyata merakınız varsa İspanyol Merdivenleri'nin yanındaki Keats - Shelley müzesini gezmeyi ihmal etmeyin. Giriş 5 euro ve hediyelik eşya dükkanı da oldukça ucuz. Kitaplardan kalemlere, kartpostallardan çantaya kadar da her şeyi bulabiliyorsunuz. Saç tellerinden tutun da maskelerine kadar her şeyin sergilendiği bu eve uğramanızı tavsiye ediyorum.









     İspanyol Merdivenleri tadilat görüyordu ve kapalıydı. O yüzden en güzel görüntüyü müzeye çevrilen bu evden yakalayabildim.






     Sonrasında mekanını yine çok beğendiğim evin hemen sağında yer alan Babington's Tea Room'a geçtim. Dem'e benzetebileceğim bu mekanda pek çok çeşit çay bulmanız mümkün. Çay satışı ve hediyelik eşya satışları da var. Tatlılarını da mutlaka deneyin.




     Ve tatilin başından beri beklediğim ana geliyoruz. Disney Store'a gittim! İngiltere'deyken içinde kendimi kaybetmiştim, buradaki o kadar büyük değildi ama yine de çok güzeldi. Star Wars teması hakimdi daha çok. 





     Böyle gezince acıkmak elde değil tabii ki. Trastevere'de Da Augusto'ya gittik yemek için. Burası da ufak ve samimi bir mekandı. Yemek üstüne ev yapımı tiramisu da deneyerek İtalya'da yemediğim bir şey kalmaması adına gösterdiğim çabamı sürdürdüm.

     Yemekten bahsedince Rossopomodoro'dan bahsetmek olmaz. Bildiğim kadarıyla İstanbul'da Maslak'ta da şubesi bulunan bu mekanın pizzaları muhteşem. Peynirleri harika. Her çeşidi gözünüz kapalı deneyebilirsiniz, pişman olmazsınız. Ücreti de gayet makul.


     O zaman sırayı Pantheon'a veriyorum. Antik Roma'nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilmiş bir yapı olan Pantheon oldukça ihtişamlı duruyor. Buraya da gidin vakit bulursanız ve özellikle mimariye merakınız varsa.





     Bir arkadaşım buraya gelirken kahve içmek için Tazza d'Oro isimli mekana uğramamı söylemişti. Pantheon'dan sonra oraya da uğradım. Zaten sıra vardı ve oldukça kalabalıktı. 1 euro gibi bir ücretle espresso içebilirsiniz orada da.

     Böyle her şeyi denemişken lazanyasız olur mu? Lazanya yemek için dolandık durduk ve tesadüfen Türkiye'ye daha önce gelmiş hatta çok beğenmiş olan bir kadının bizimle muhabbeti sonucu Primo Cafe'ye oturduk. Lazanyası gerçekten çok güzeldi ve her şeyi böylelikle tatmış oldum tüm tatil, yaşasın! :)

     Yukarıda Vanni'den kısa bahsetmiştim, şimdi açıyorum onu. Kahvaltı için ve tatlı için insanların uğrak yeri olan Vanni beni oldukça mutlu etti çünkü çikolata aşkınızı tatmin edebilecek kadar Nutella dolgulu kocaman bir kruvasan ve kahvenizi toplamda 2 euro'ya alabiliyorsunuz. Her şey taze ve doyurucu. Bu arada kruvasana İtalyanlar "cornetto" diyorlarmış.


     Kısa bir zaman diliminde her şeyi yiyememiş olabilirim ama dönmeden bruschetta'mı da yedim :) Rossopomodoro'da denedim bunu da ve bayıldım. "Less is more" denir ya, gerçekten de öyle. İstanbul'da bruschetta yediğimde ya ekmekler çok yanık oluyor, ya küçük dilimler oluyor ya da üzerine kaşar vb. daha çok malzeme ekliyorlar. Bunların ise ekmekleri çıtır çıtır, büyük dilimli ve lezzetleri harika.


     Bir de menüde gezinirken "Nutelloso" isimli tatlı hoşuma gitti ve denedim. İçeriği Bufalo sütünden yapılan dondurma, Nutella ve kahve olan bu tatlı oldukça hafifti ve Nutella'lı olan bir şeyi beğenmeme lüksüm de yok zaten :)



     Yazımı bitirmeden çok kullandığım Snapchat'ten de bahsetmek istiyorum. Gittiğiniz yere göre farklı etiketler çıkarması çok hoşuma gidiyor açıkçası ve Roma'da da kullanmayı ihmal etmedim tabii ki. 




     Benden bu kadar şimdilik :) Aklıma gelen detayları bol fotoğraflı bir şekilde paylaşmaya çalıştım. Aklınıza herhangi bir soru gelirse yorum olarak bırakabilirsiniz ya da sosyal medya üzerinden bana ulaşabilirsiniz. Siz de vakit buldukça yurt dışı olmasa bile yurt içinde mutlaka küçük kaçamaklar yapın. Hayattan aldığınız verimin arttığını fark edeceksiniz. Şimdi size motivasyon olması adına birkaç fotoğraf daha ekliyorum. Umarım daha çok seyahat yapmaya maddi manevi imkanım olur ve sizlere hikayelerimi anlatabilirim.

From Rome with love,

İlayda.