22 Ağustos 2015 Cumartesi

19 Ağustos 2015 Enrique Iglesias Konseri

     Merhaba!

     Sonunda bir konser haberiyle karşınızdayım. Bu yaz konserler açısından biraz durağan geçtiği için ve Jessie J konseri de eylüle ertelendiği için heyecanla Enrique'yi bekliyordum. Virgin Radio'nun davetlisi olarak gitme fırsatı elde ettim ve Enrique'nin performansının beklentilerimi aştığını söyleyebilirim.


     Bu etkinliğin en başına dönelim şimdi. Sabah erken vakitlerde gelen pek çok kişi vardı. Biz arkadaşımla öğlene doğru gittik ve dolayısıyla tüm organizasyonu inceleme fırsatı bulabildim. Gözüme çarpan sorunlardan ilki Deluxe Lounge/Loca/Sahne Önü girişlerinin aynı yerden yapılacak olmasıydı. Kapı olarak mecburen aynı yerden geçecek olsak dahi mevcut bulunan dört metal dedektöründe ayrı sıra yapılabilirdi. Ayrıca her konserde sıkıntılı olan bu sıra işlemi mavi tişörtlü ve tişörtlerinde DRK Danışmanlık ve Doruk Güvenlik yazan güvenlik elemanlarının sorumluluğundaydı. Bu konu çok sinir bozucu olaylar yarattığı için izninizle ayrıntılı paylaşmak istiyorum.

     Her konserde en önemli şey güvenlik ve nizamdır. Maalesef halk olarak muntazam sıra yapma konusunda başarısız olduğumuz için başkalarının bizi yönlendirmesine ihtiyaç duyuyoruz. Bu sebeple güvenlik elemanlarının bizi yönlendirmesi ve düzgün bir sıraya sokması gerekiyor. Bunun yanında da saygılı olmaları şart ve bunu belirtmem gerekmemeli bile. Şimdi yaşadığım olayları aktarmak istiyorum. İlki oldukça sinir bozucu. Sarı saçlı, saçının ortası açık, uzun boylu ve göbekli bir güvenlik elemanı "Saha İçi" girişinde görevliydi ve o sırada bekleyen saçı değişik renklerde boyalı, piercingli gençler vardı. Ellerinde posterlerle bekleyen bu gençlere bakıp "Gidin iki rekat namaz kılın, burada işiniz ne?" diye bir cümle kurdu. O sırada bu kişiler denileni duymadığı için cevap vermedi, görevli de haklıymış gibi sırıtarak uzaklaştı. Ayrıca İran'dan gelen bir sürü dinleyici mevcuttu ve onlar konser hakkında bir takım sorular sormak istediler. Yine aynı güvenlik görevlisi İngilizce bilmediği için "Siz benim ne dediğimi anlamıyorsunuz ben de sizi anlamıyorum, tamam mı?" diyerek yüksek ses tonuyla yanıtladı. Ben tercüme edip yardımcı olmak istedim ancak bu görevli kişi suratıma bile bakmayıp uzaklaştı. Sanatçı ve dinleyici kitlesi arasındaki bağ bazıları için anlaması güç olabiliyor. O sanatçıyı dinlemesen bile bir çalışan olarak yetkin dahilindeki görevlerini bekleyen insanlara karşı yapman ve bunu SAYGILI bir şekilde yerine getirmen gerekiyor. Büyük harfle yazdım çünkü hiçbirinde saygının "s" harfi bile mevcut değildi. Enrique'yi o gün başka yerde dinleme fırsatım olsa hiç beklemem çeker giderdim. Ayrıca bu işten para kazanıyorsan o parayı hak etmek için elinden geleni yapmalısın.


     İkinci değineceğim konu da "Sahne Önü" kısmındaki bir güvenlik görevlisi. Bu arada güvenlik görevlisi derken Doruk Güvenlik'ten bahsediyorum zira ayrı olarak siyah tişörtlü ve üstlerinde "Özel Güvenlik" yazan görevliler de vardı ve onlar işlerini olması gerektiği gibi yerine getiriyordu. İnternette araştırdığım kadarıyla Doruk Güvenlik aynı zamanda CE Doruk Güvenlik olarak da geçiyor. Bu yazım yetkili kişiler tarafından görülürse umarım gereği önümüzdeki etkinlikler için yapılır. Şimdi konuya gelelim. "Sahne Önü" girişinde beklerken Enrique'nin fanları geniş bir bez üzerine sprey boyalarla "I Don't Wanna Live In A World Without You" yazdı (Enrique Iglesias'ın Heart Attack şarkısından bir söz). Bu bezi gererek poz vermek istediler ve herkesin bir ucundan tutarak yardım etmelerini istediler. Bu esmer ve kısa boylu güvenlik görevlisi de herkese tek tek bezi tutmalarını söyledi. Bir genç kız ise tutmak istemediğini dile getirdi çünkü tutmak zorunda değildi ve fotoğrafta bulunmak istemiyor da olabilirdi. Ya da sadece Enrique dinlemeye gelmişti ve bulunan hayranlar kadar ilgilenmiyor olabilirdi. Sebep her ne olursa olsun bu güvenlik görevlisinin ona "Tutmak zorunda değilsin, tutmazsan tutma. O zaman geri çekilebilirsin" gibi bir cümleyi sert dile getirme hakkını tanımıyor. Bu genç kız da aynı şekilde sessiz olarak arkamda arkadaşlarıyla yorum yaparak görevlinin ne kadar saygısız olduğunu söyledi ve kısa bir gerginlik yaşandı. Zaten yaş olarak da oldukça genç görünen bu güvenlik görevlisinin ilk vukuatı böyle sonlanmayacaktı.


     Üçüncü anlatmak istediğim olay ise yine aynı kişi üzerinden gidecek. Orada çalıştığı için kendinde "hak" olarak görüp üç-dört arkadaşını sabah belki saat 10'dan beri bekleyen en az 30 kişinin önüne geçirerek sıraya soktu. Haklı olarak herkes söylenmeye başladı. Bu sıra olayını sabahtan beri adamakıllı yapamadıkları için ve sıkıldığım için artık söz söylemedim. Fakat İranlı üç kişi sinirlenerek onların kim olduğunu, daha önce orda olmadıklarını ve sıranın arkasına geçmelerinin gerektiğini o güvenlik görevlisine iletti. Güvenlik görevlisi de sabah erken saatlerden beri orda olduğunu, onları gördüğünü ve o ne söylerse söylesin son sözün kendinde olduğunu belirtti. Ne kadar konuşursa konuşsun o İranlı kızın dediğini gerçekleştirmeyeceğini söyledi. Kız haklı olarak hakkını aradığı için söylenmeye devam etti ancak görevli olup görevini yapamayan bu eleman "Artık susar mısın, başım ağrıyor" diyip uzaklaşıp gitti. Sen orada görevli olabilirsin, belki hak ettiğini düşündüğün parayı alamıyor olabilirsin, belki kişisel sorunların içinde kaybolmuş olabilirsin ya da çok farklı durumlar içinde olabilirsin. Ama o gün ordaysan ve güvenlik görevlisi sıfatını taşıyorsan herkese yardım etmek ve SAYGILI OLMAK ZORUNDASIN. Nitekim neden olduğunu göremediğim bir olay daha yarattı kendisi. İşini layığıyla yapan siyah tişörtlü özel güvenlik ekibinden biriyle bu güvenlik görevlisi kavga etti ve herkes onun hak ettiğini bulduğunu düşünerek alkışladı çünkü artık kimsenin o kişinin ukalalığını kaldıracak sabrı kalmamıştı.


     Saat 19:00'da kapıların açılacağı söylendi ve dedektörlerin önünde sıra oluşturulmadan bekletildik. İşin ilginç tarafı, bizzat güvenlik görevlisine gidip bizi sıra yapmazsanız izdiham olacak ve zaten sabahtan beri tartışma üstüne tartışma yaşanıyor dedim. Evet farkındayım ama bir şey olmaz diyerek beni yerime gönderdi görevli arkadaşımız. Daha sonra da dediğim gibi izdiham oldu ve çalışanlar da zor durumda kaldı. Bu dediğim küçük ayrıntılar gerçekten yapması zor şeyler değil ve neden ısrarla her konserde buna maruz kalıyoruz anlamıyorum. Güvenlik görevlileri sorumluluklarını saygı çerçevesinde yerine getirebilmeli ve sıra işlemi düzene sokulabilmeli. Ayrıca yaşından, görüntüsünden ya da kimliğinden dolayı kimse hakarete varabilecek yukarıda sözü geçen cümleleri duymayı hak etmiyor. İnsanı yurt dışında yaşamaya, beyin göçüne iten sebeplerden biri de bu olabilir benim için.

     Bütün bunlar bittikten sonra sağ salim sahne önüne varabildik. Biletlerimiz "Deluxe Lounge" kategorisindendi ama "Sahne Önü" geçişimiz de vardı. İki kategoriyi de deneyimleme fırsatı bulduğum için konserden çok memnun kaldım ve Virgin Radio'ya tekrar çok teşekkür ediyorum. "Deluxe Lounge" kategorisi "Sahne Önü" olarak belirlenen yerin sağ tarafında kalan ve "Loca" olarak adlandırılan kategorinin arkasında kalıyordu. Balkon gibi ağaçların içinde güzel bir yer ayarlanmıştı. Kanepe, kroket ve patates kızartması gibi ikramların yanı sıra sınırsız içecek hizmeti de mevcuttu. Sahne görüş açısı da gayet güzeldi. Ama Enrique'yi olabildiğince yakından görmek için sahne önüne geçmiştik.


     Saat 21:00'da çıkacaktı Enrique ancak tahminimce röportajlar, meet&greet ve teknik ayarlamalar sebebiyle gecikti. Saat 21:40 gibi beklenen an geldi ve konser başladı. İnternette daha önceden şarkı listesine bakmıştım ancak orda bulduğum listeden daha farklı bir konsept hazırlamıştı ve sevdiğim tüm şarkılarını dinleyerek ayrıldığım için oldukça sevindim. Sahneyi T şeklinde kurup catwalk diye adlandırılan uzun platformu eklemişlerdi. Böylelikle Enrique her kategoriden bilet alan seyircilerine yakın olabiliyordu. Fakat bu yakınlık da ona yetmedi ve konser boyunca bir oraya bir buraya koşturarak herkesle yakın temas içinde olmaya çalıştı. Crowdsurfing diye tabir ettiğimiz olayı yaparak seyircilerin üstüne çıktı. Ayrıca bariyerlerin üstünde de durdu. Güvenlik görevlileri de onunla beraber bir oraya bir buraya koşturarak Enrique'ye yardımcı olmaya çalıştı. "Stand By Me" şarkısını söylerken sahneye bir erkek hayranını çıkardı ve onunla düet yaptı. Ayrıca "Hero" şarkısında bir kadını sahneye çıkardı, onunla dans edip sonrasında onu öperek her konserinde yaptığı bu mizanseni yine İstanbul'da da yapmış oldu. Konserin sonuna doğru konfetiler patlatıp üstünde turunun adı basılı olan "Sex&Love" yazılı büyük balonları seyircilere fırlattı. Herkese adeta bir parti havası yaşatan Enrique'nin konseri oldukça enerji verici ve eğlendiriciydi. Konserin bir anda bitmesi herkesi üzdü ama Enrique sürekli İstanbul'u çok sevdiğini belirterek ileride olabilecek turnelerinde bize tekrar uğrayabileceğinin de sinyalini vermiş oldu.





     Enrique Iglesias'ın İstanbul'da konsere gelmesinde rol alan Unilife'a, Volume Up Organization'a, Dream TV'ye, Virgin Radio'ya, Digiturk'e, Zumosol'e, Steigenbergen İstanbul Maslak'a ve A Plus Ataköy AVM'ye çok teşekkür ediyorum.






NOTLAR
  • Yukarıda bahsettiğim güvenlik şirketiyle bir şekilde görüşülmeli. 
  • Deluxe Lounge harika bir kategoriydi. Hem sahneyi çok rahat görebiliyordunuz, hem kalabalıktan uzak durabiliyordunuz, hem de sınırsız yiyecek ve içecek servisinden faydalanabiliyordunuz.
  • Enrique'nin setlisti konserden konsere farklılık gösteriyormuş. Bizdeki sıralama Freak, I Like How It Feels, Heartbeat, Bailamos, Ring My Bells, Loco, Stand By Me, Be With You, Tired of Being Sorry, Escape, Tonight, Hero, Taking Back My Love, El Perdon, Bailando ve I Like It şeklindeydi. Yalnız geç çıktığından dolayı olduğunu sanıyorum, El Perdon'u söylemedi. Keşke söyleseydi zira çok seviyorum ve hemen ezberlemiştim çıktığında.
  • Zumosol bizlere meyve suyu dağıttı ve gerçekten çok güzelmiş. Bundan sonra meyve suyu alırken kesinlikle tercih ederim.
  • Enrique sahnede bir uçtan bir uca hep koştu. Saha içi bileti olanlar benden daha çok gördü onu resmen.
  • Konserde gerçekten yaratıcı ve üzerinde zaman harcanmış pek çok poster vardı. Hayran olmak böyle bir şey işte.
  • İlk başta 18 yaşında geldiği İstanbul'u çok sevdiğini sık sık dile getirdi. Umarım bir üçüncü kez daha gelir.


7 Ağustos 2015 Cuma

Film Eleştirisi: Strangerland

     Herkese merhaba. Yine buralardan biraz uzaklaşmış ve vakit ayıramamış olmamdan dolayı özür dilerim. Ancak staj dönemim olması dolayısıyla oldukça yoğunum. Bir bahane değil elbette ama blogger olmanın ne kadar özveri isteyen bir iş olduğunu anladım. Ayrıca 3 Temmuz'da gerçekleşmesi beklenen Jessie J konseri olsaydı onunla ilgili yazımı paylaşacaktım o sırada ama maalesef 11 Eylül'e ertelendi. Dolayısıyla bir ay kadar sizi bekleteceğim. Şimdi asıl içeriğe geçiyorum, iyi okumalar :)

     Genelde yazılarımı okuyanların tercih edeceği filmleri paylaşmayı düşünüyordum ancak iyisiyle kötüsüyle bir filmi yorumlamak gerektiğine inandığım için son zamanlarda izlediğim ve beğenemediğim bu filmi sizinle paylaşmak istedim. Aksi düşüncesi olan varsa ve belirtirse çok sevinirim zira internette yabancı sitelerde de film kritikleri benimle aynı fikirdeler.

     Genelde kısa film ve belgesel üzerine çalışan Kim Farrant tarafından çekilen "Strangerland", Türkçe adıyla "Fırtınanın Ortasında" iki çocuğu kaybolan ve Avustralya'da çöl kasabası olan Nathgari'de yaşayan ailenin dramını anlatıyor. Ülkemizde 17 Temmuz 2015'te vizyona giren filmin çalışmalarına 31 Mart 2014'te başlanmış.




     Filmde Catherine (Nicole Kidman) İngiliz eczacı Matthew (Joseph Fiennes) ile evlidir. Henüz reşit olmamış Lily (Maddison Brown) isminde bir kız çocuğu ve Tom (Nicholas Hamilton) isminde de küçük bir oğlu vardır. Bu kasabaya yeni taşınmış olan aile adaptasyon sorunu da yaşamaktadır. Lily okulu asar ve kardeşini de peşinden sürükler. Filmdeki sahnelerden anlaşıldığı kadarıyla aile olarak da birbiriyle fazla iletişim kurmayan bireyler oldukları için çocukların aileden uzaklaşması ve aynı ortamda bulunmak istememesi anlaşılır bir durum. Fakat Lily ve kardeşi Tom kum fırtınasının çıktığı gün kaybolur ve onların bulunması için yardıma yerel polis David Rae (Hugo Weaving) gelir.




     Film buraya kadar yavaş ilerlemektedir ancak çocukların kaybolması ve fragmandaki sahneler sebebiyle filmin artık aksiyon içereceğini düşünüyorsunuz ama sonra çok yanıldığınızı fark edip iki saat boyunca aynı durağanlıkta geçen bir filmi seyrediyorsunuz.




     "Strangerland" Nicole Kidman'ın 1989'daki "Dead Calm" filminden beri oynadığı ilk bağımsız Avustralya filmi. Çektiği pek çok filmle oyunculuğunu kanıtlayan Nicole Kidman burada da tek başına eleştirildiğinde gerçekten harika bir iş çıkardığı söylenebilir. Özellikle Dogville (2003) filminin hala sahne sahne aklımda olduğunu belirtebilirim. Burada da psikolojik değişimlerini ve fiziksel reaksiyonlarını oldukça iyi sergilemektedir. Ancak oyunculuk bu filmi kurtaramamış. Lily'nin cinselliğe düşkünlüğü ama aynı zamanda içine kapanıklığı, bunun babasındaki yansıması, annesinin Lily'nin kıyafetlerini giyip günlüğünü okuyarak onun gibi yaşamaya çalışması, Matthew'un kontrolcü bir tutum sergilemesi ve eşini suçlaması gibi oyuncuların rollerinin haklarını verdiği sahneler mevcut. Yine de dediğim gibi film sizi içine alamıyor.




     Aile dramı filmlerde sürekli işlenen temaların başında geliyor. Bu film sanırım bunun dışına çıkmak istemiş ve konu bir yerden sonra boş kalmış. Sinematografik açıdan kullanılan renkler, minimal sesler ve uçsuz bucaksız hem özgürlük hem korku duygusunu barındıran manzara görüntüleri oldukça iyi. Ancak konuyla bir arada aynı önem çerçevesinde bunlar işlenememiş. Her film bittiğinde seyirci genellikle bir sonucun onlara sunulmasını, ima ettirilmesini ya da ufak ipuçlarıyla önlerinde olmasını ama onların hayal gücüne bırakılmasını ister. Fakat bu filmde hiçbiri yapılmıyor. Spoiler vermek istemediğim için filmin sonundan ya da olan olaylardan bahsetmeyeceğim ancak sonunun seyirciye bırakılması istenmiş dahi olsa bu kadar açık bırakılması insanların vaktini boşa değerlendirdiği izlenimini uyandırıyor. Pek çok kritiğin yorumunu internetten araştırarak kendiniz de görebilirsiniz.




     İsmi sebebiyle "stranger" yani "yabancı" bir yerde olmaları aileyi etkileyen unsurlardan biri. Ayrıca bu "yabancı" olma durumu aile içinde de geçerli. Birbirlerini çok iyi tanıyamamış ve kopuk bireylerden oluşan ailenin temel probleminin iletişimsizlik olduğu açıkça gözlemleniyor. Bu sebeple film isminin ve kullanılan görüntülerin uyumlu olduğu aşikar. Ancak dediğim gibi film seyirciyi içine alamıyor ve filmin ismindeki gibi "yabancı" kalıyorsunuz. Aynı tonda soluk renkler ve aynı durağanlıkla sonu olmayan iki saatlik bir film izlemiş oluyorsunuz.




     Oyunculara ve fragmana güvenerek izlediğim filmden maalesef tamamen tatmin olmadım. Dediğim gibi pozitif yönleri olan ancak bir o kadar da negatif tarafı mevcut bu filmi izleyip izlememeyi size bırakıyorum.

     Fragmanını buradan izleyebilirsiniz.