Disneyland (Paris) Gezi Rehberi 2018

Herkese selam!

Hi everyone!

Yaklaşık 3 yazı serisinde bahsettiğim seyahatimin en can alıcı noktası kesinlikle Disneyland'di. İlk yazıya buradan, ikinci yazıya buradan, ve son yazıya da buradan ulaşabilirsiniz. Danimarka - İsveç - Hollanda - Fransa ülkelerini gezdiğim bu seyahatin planını kendim yaptım, hiçbir tur ile anlaşmam yok. Dolayısıyla siz de benim gibi tek gezecekseniz asla yapamayacağınıza dair bir korkunuz olmasın, yapabilirsiniz!

The most exciting part of my trip that I talked about in 3 blog posts was definitely Disneyland. You can find the first post here, the second one here, and the third one here. The trip that I did to Denmark - Sweden - Netherlands - France was planned by me, I didn't have any partnership with a tour agent. Therefore, do not have any fear if you'll be on your own during your trip, you can do it!

Ben perşembe sabaha karşı Paris'e varmıştım. Cuma gününü komple Disneyland'e ayırmak istedim çünkü hafta sonu çok daha kalabalık olabileceğini düşündüm. Cuma sabah erkenden yola çıktım ki açılış saatinde girip kapanana kadar istediğim gibi gezebileyim çünkü ne kadar büyük bir yer olduğunu biliyordum. Saat 10:00'da açılıyordu, benim kaldığım otelden de yaklaşık 1 saat uzaklıkta gösteriyordu. O yüzden erkenden hazırlanıp çıktım. RER A trenine binip Marne la Vallee – Parc Disneyland durağında inince direkt önüne geliyorsunuz. Daha önceki yazımda bahsettiğim Navigo Découverte kartına bu "zone" da dahil olduğu için çok rahat aktarma yaparak gittim. Bulunduğum yeşil hat (Line 6) üzerinden Nation durağında inip RER A'ya aktarma yapıp son durağa gidince geliyorsunuz. Bu arada yine şansımdan bahsetmek istiyorum. Disneyland durağına giden hatta bağlanan 3-4 durak var. Benim gittiğim dönemde hepsinde çalışma vardı sadece benim yakın olduğum durak Nation'da yoktu :) Çok rahat aktarma yaparak Disneyland'e ulaştım.

I arrived to Paris towards morning. I wanted to spare the whole Friday to Disneyland because I thought in the weekend it might be crowded. I hit the road early in the morning because I wanted to be there at the opening hour so that I could wander around until it was closed. It opens at 10 a.m. and it was almost an hour away from where I stayed at. Thus I got ready early and I left. If you get on RER A train and get off at the Marne la Vallee – Parc Disneyland station, you directly arrive to the Disneyland. As I mentioned in my previous post, this zone is included in the Navigo Découverte card meaning that I had no trouble while changing lines. I was on the green line (Line 6), so when you come to the "Nation" station, you change lines for RER A and get off at the last station to arrive your destination. By the way, I want to talk about my luck once again. There are about 3-4 stations that are connected to the RER A train going to Disneyland. While I was there, all the stations were under construction except for one, and guess which one was that? The one that my green line had, Nation station :) I easily got to Disneyland.

Disneyland biletimi ben iki ay öncesinden online almıştım. Bunu yapmanızı tavsiye ederim çünkü hem fiyat olarak uygun bir hal alıyor hem de kuyruk beklemiyorsunuz ve bana güvenin inanılmaz bir sıra oluyor. Hafta içi gitmeme rağmen çok kalabalıktı, hafta sonunu düşünemiyorum bile. Bilet seçeneklerine buradan bakabilirsiniz. Linke tıkladığınızda üç farklı seçenek göreceksiniz. Bunlar MINI, MAGIC ve SUPER MAGIC. Aslında bunların seçimi pek de size ait değil eğer gün konusunda esnek değilseniz. MINI dedikleri fiyat olarak en uygun olan günler için. Bu günler çok kalabalık olmuyor ya da popüler mevsim dışı olduğu için uygun oluyor. MAGIC orta uygunlukta biletler. Bunlar da sezona daha yakın, hafif kalabalık olma riski olan zamanlar. SUPER MAGIC ise en pahalısı oluyor. Eğer gideceğiniz günler buna denk geliyorsa üzgünüm, biraz ipin ucu kaçacak. Burada bir başka nokta ise hangi parkları gezeceğiniz. Disneyland Park çocuklara yönelik olan -ama aslında biz yetişkinlerin de bayıldığı- ve Walt Disney Studios Park yetişkinlere yönelik olan parklar var. Bu ikisini gezmek için bir bilet de alabilirsiniz, tek park da gezebilirsiniz. Tamamen size kalmış. Ben iki parka da bilet almıştım.

I bought my Disneyland ticket online two months before my trip. I advise you to do that because it becomes incredibly cheap and you do not get stuck in a long line at the door and believe me when I say that there IS a line. Even though I went there on a week day, it was still crowded, I cannot even imagine the weekends. You can see the ticket options here. You'll see three different options when you click on the link. They are called MINI, MAGIC and SUPER MAGIC. Actually they do not depend on you if you're not flexible about your days. MINI tickets are the cheapest ones. These days are either not crowded or off season. MAGIC tickets are affordable. They are closer to the high season and there is a risk of a small crowd. SUPER MAGIC is the most expensive one. If your trip requires you to buy this one, then I'm sorry, you'll have to push the boat out. Another point is that whether you'll go to the two parks or not. Disneyland Park is for children -it appeals to the adults as well though- and Walt Disney Studios Park is for adults. You can get one ticket for these both parks. It is totally up to you. I bought tickets for two of them.

Saat 10:00'da gittiğim için mi yoksa hafta içi mi diye bilmiyorum ama çok kalabalık değildi. Sıra beklemeden içeri geçmiş olmam da bu fikri bende uyandırmış olabilir tabii. İçeri girer girmez gerçekten sihirli bir dünyaya adım atmış hissi uyanıyor. Önce Disneyland Park'a girmek istedim. Burası da kendi içinde bölümlere ayrılıyor. Aşırı büyük olduğunu söylemem gerek. İlk kısım "Fantasyland" ve burası meşhur şatonun olduğu kısım. Tema olarak prensesler, çizgi film kahramanları vs. bulabileceğiniz bir yer. "Discoveryland" biraz daha bilim-kurgu temalı. "Frontierland" ise tam anlamıyla bir vahşi batı. "Adventureland" adından da anlayabileceğiniz gibi maceranın dorukta olduğu bir alan. Adrenalin dolu oyuncakları burada bulabilirsiniz. Bu arada her alandaki hediyelik eşya dükkanları farklı şeyler barındırıyor. Dolayısıyla bir dükkana girip hediye işini halledebileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir sürü yer gezip, çeşit çeşit hediye topladım mesela ben :)

I don't know whether it was less crowded because I went there at the opening hour sharp or it was a weekday. The fact that I got in without waiting in the line might have given me the idea too. You immediately feel as if you have stepped in a magical world. At first I wanted to enter the Disneyland Park. This is also divided into different small parks. It is a huge place. The first one is called "Fantasyland" and it has that famous castle. You'll come across Disney Princesses, animation characters, etc. "Discoveryland" is all about science-fiction. "Frontierland" is exactly the Wild West. In "Adventureland", as you might guess from the name, adventure is in the air. You'll see action-packed toys. By the way, everywhere is full of gift stores but each one of them has different things. Therefore, you won't be able to buy all the gifts from one store. I, for instance, collected lots of gifts from different stores :)

Walt Disney Studios Park da çok eğlenceli ancak sanırım içimdeki çocuk daha baskın olduğu için Disneyland Park kadar zevk alamadım :) Zaten burası daha küçük ve gezmesi daha çabuk bitiyor. O yüzden isterseniz ilk burayı gezip sonra da Disneyland Park'a geçebilirsiniz. Bu arada iki parkta da aynı anda farklı etkinlikler oluyor. Disneyland uygulamasını indirerek bunları takip edebilirsiniz. Bazı kahramanlarla fotoğraf çekilmek için de sıra numarası almak gerekiyor. Sıranız geldiğinde bu app size haber veriyor ve çok beklemeden fotoğraf işini halletmiş oluyorsunuz. Ayrıca kahramanların geçidi veya gösterileri ne zaman olacak onları öğrenip ona göre o alanlara önceden geçebilirsiniz. Teknoloji her şeyi kolaylaştırıyor kısacası :)

Walt Disney Studios Park is also fun but I think I failed to enjoy it since the child in me was more dominant which enjoyed Disneyland Park a lot more :) This place is smaller compared to the other park. Therefore, if you like, you can first visit here and then go to the other one. By the way, in each of these park, there are attractions happening at the same time. You can follow the program through Disneyland app. You also have to get a line number to be able to take pictures with the characters. This app warns you when it's your turn and you take pictures without waiting in the line. Besides, there is a show of the characters and you can go to that area when you learn the time. In short, technology makes everything easier :)

Akşam kapanana kadar gezmiş olmama rağmen tam hakkını verdiğimi söyleyemem. Gerçekten 2-3 gün gezmek lazım, hele ki tüm oyuncaklara binme gibi bir planınız varsa. Zaten sıra beklerken gün geçtiği için biraz zor oluyor. Ben o yüzden oyuncak seçe seçe gezmek zorunda kaldım. En güzeli ise Disneyland otellerinde kalmak. Evet pahalı bir seçenek ancak maddi durumunuz yetiyorsa çok güzel bir deneyim olabilir :) Alışveriş yaptığınızda poşetleri mağazalarda bırakıp otel odanıza götürülmesini isteyebiliyorsunuz ya da buna benzer pek çok ayrıcalıktan faydalanabiliyorsunuz oradaki otellerde konakladığınızda.

Even though I stayed there until it was closed, I cannot say that I made the best of it. You should be able to stay there for 2-3 days to see and use everything. When you wait in the line, time passes quicker than you think. The best thing is to stay at one of those Disneyland hotels. Yes, it is a bit expensive but if you can afford it, it sure gives you one of the best experiences :) For instance, you don't have to take the things you bought at the stores. They deliver it to your room.

Böyle bir hayaliniz var mı bilmiyorum ama varsa umarım bir gün ziyaret etme şansınız olur çünkü hayatımda unutulmaz bir anı olarak kalacak bu :)

I don't know if you have such a dream but if you do, I hope one day you get the chance to visit because this will remain as an unforgettable memory for me :)

Bir sonraki seyahatte görüşmek üzere!

See you in my next travel post!

Danimarka - İsveç - Hollanda - Fransa Seyahati 2018 Part 3 (Denmark - Sweden - Netherlands - France Travel Diaries 2018 Part 3)

Şimdi en sevdiğim kısma geldi sıra: Paris!

And now here is my favourite part: Paris!

Ben uzun yıllardır, hatta spesifik olmam gerekirse 8 yaşımdan beri, Paris'e gitmek istiyordum. Ya maddi olarak buna durumum olmadı, ya o anki koşullar uygun olmadı ve ben hep bir şekilde ertelemek zorunda kaldım. Bu sefer şansım yaver gitti ve hiçbir sorun yaşamadan Paris'e gidebildim. Gezdiğim yerleri anlatırken biraz detaylı bilgi paylaşmak istiyorum çünkü bana belki de dili bilmediğimden bazı şeyler zor gelmişti. Sizin bunu yaşamanızı istemediğim için yardımcı olacağım :)

I've always wanted, since I was eight to be specific, to see Paris. I either wasn't financially ready or the circumstances didn't allow me and I somehow had to postpone it. This time I managed to go to Paris without any obstacles. I want to give details while talking about the places I visited because some things were not easy for me, maybe due to not knowing the language. I'll help you out so that you won't encounter them :)

Her seyahat noktamda kafamda beliren ilk soru toplu ulaşım oluyor. Acaba çok kullanmam gerekecek mi, yürüyerek ne kadar idare edebilirim, hangi ulaşım aracını daha çok tercih etmem gerekecek vb. gibi soruları kafamda oturtmak benim için çok önemli çünkü ona göre rota ile ilgili değişiklikler yapabiliyorum ya da saatli plan oluşturabiliyorum.

During each of my travels, the first thing that pops up in my head is the public transportation. Will I use it a lot? Can I manage it by walking only? Which type of public transportation will I have to use more? It is important for me to answer such questions before I set out because I either make changes on my route or create a time scheduled plan.

Paris'te ulaşım herkesin bildiği gibi çok geniş. Sürekli kullanacağım için de hesaplı bir çözüm üretmem lazımdı. Üstelik havaalanı ve Disneyland gibi uzak bölgelerde kalan yerlere de gideceğim için onun dahil olması gerekiyordu. Bu arada metro hattı hakkında bilginiz yoksa bölgelere göre bölünmüş durumda ve bunlara "zone" deniyor. İngiltere'de de aynı sistem mevcut. Bu durumla ilgili ne yapabileceğimi araştırırken Navigo Découverte kartını öğrendim. Bu kart bizim İETT akbilimiz gibi bir kart. Kart ücreti 5 euro ve metrolardan, havaalanlarından vs. temin edebiliyorsunuz. Haftalık sınırsız basım için 22,80 euro gibi bir şey ödemiştim ben. Bu arada haftalık kartı en geç perşembe gününe kadar almış olmanız gerekiyor. Cuma ve sonrasına bırakırsanız haftalık kart alamıyorsunuz. Bu arada yanınızda vesikalık bir fotoğrafınızla gidin. Kartın üzerine fotoğrafınızı yapıştırmanız gerekiyor. Genelde 1-3 zone'ları üzerinde gezecekseniz ona göre bir kart bakmalısınız ya da çok sık binmeyecekseniz 10'lu biletleri var. Tamamen seyahat planınıza göre en uygunu neyse ona bakın derim. Ulaşımı halledince gerçekten çok da bir şeye para harcamıyorsunuz o zaman.

Paris as everyone knows has a big transportation network. Since I was supposed to use it a lot, I had to come up with an affordable plan. I was also supposed to go to further places such as airport, Disneyland, etc. so they had to be included in the ticket as well. If you have no idea about the underground, it is divided into zones. The UK also shares the similar network. While searching for what to do, I saw a card called Navigo Découverte. This card is similar to our IETT card. The price for the card is 5 euros and you can get it from the airports, underground, etc. You can pay for a weekly unlimited option which costs around 22,50 euros. By the way, you have to do it until Thursday otherwise they won't allow you. Also don't forget to bring a photo with you because you'll have to glue it on the card. If you'll only see the places on zone 1-3, you may have to get something else. It might be more useful and cheaper for you. There are tickets sold in 10. Just find out what the best option is for you. When you're done with the transportation part, there is almost nothing left to pay for.

Disneyland demişken bu gönderimde ondan bahsetmeyeceğim maalesef. Onun daha detaylı bir şekilde ve daha bol görselle anlatılması gerektiğini düşündüğüm için bu gönderiye onu yedirmek istemedim. Nasıl gidilir, nasıl gezmek lazım, neler var, ne yapılabilir gibi bir sürü şeyi irdeleme planım var. Umarım aklımdaki şekliyle yazıya dökebilirim :)

Speaking of Disneyland, I won't talk about it in this post. I want to talk about it with more visuals and details therefore I'll spare a long post for it. I have a plan on explaining how to get there, how you should wander around, what is there, what you can do, etc. I hope I can manage to write down what is on my mind exactly :)

Ben Amsterdam'dan Paris'e Ouibus ile geçtim. En ucuz hali oydu. Otobüs yolculuğu tabii ki bir uçak kadar konforlu değil ancak özellikle birkaç ülke gezeceğiniz zaman en ucuz seçenek neyse onu tercih edip konforu en son düşünüyorsunuz :) Yarı uyur yarı uyanık halde sabaha karşı 6 civarı Paris'e vardım. Nouvel Hotel Eiffel'de konakladım. Hotels sitesi üzerinden çok cazip bir fiyattan aldım, siz de buradan bakabilirsiniz. Sèvres—Lecourbe durağına çok yakın konumda. Eiffel'e 3 durak falan uzaklıkta. Yeşil hat üzerinde kalıyor, 6. hat olarak geçiyor bu. İlk gün gördüğüm yerler: Notre Dame Katedrali, Pantheon, Sorbonne, Laduree (makaronlardan tanıyorsunuz), Arc de Triomphe, Jardin des Tuileres (harika bir park), Amorino (muazzam bir dondurmacı). İkinci gün cuma günüydü ve cuma gününü tamamen Disneyland'e ayırdım. Dediğim gibi onu bir sonraki yazımda paylaşacağım o yüzden şimdi es geçiyorum :) Cumartesi gününü Eiffel'e ve Louvre müzesine ayırdım. Eğer Eiffel'de asansörle en üst kata kadar çıkmak istiyorsanız 25 euro veriyorsunuz. Sadece ikinci kata çıkabilir ya da merdiven tercih edebilirsiniz. Bu durumda ücret de düşecektir. Ayrıca online alırsanız normal sırayı atlatabilirsiniz. Şansıma hiç öyle bir sıra beklemedim. Rahat bir şekilde Eiffel'e çıktım :) Sonrasında fotoğraf çekilmek için karşısındaki parka yürüdüm. Aklınızda olsun, Eiffel ile fotoğraf en güzel oradan çıkıyor. Sonrasında Louvre müzesine gittim. Gerçekten muhteşem bir yer. Muazzam genişlikte ve harika eserler barındırıyor. Özellikle canım Beyoncé'nin Apeshit klibinden sonra burasını daha da merak etmiştim. Gez gez bitmeyen bu müzede en son Mona Lisa'ya uğradım ve çıktım çünkü artık vaktim kalmamıştı. Başka yerlere de gitmeliydim. Bu arada normalde Mona Lisa önünde de aşırı kuyruk oluyormuş ancak bana yine denk gelmedi, Şanslı olduğumu söylemiş miydim? :) Sonrasında Lüksemburg Bahçesi, Opera Garnier, Moulin Rouge, Sacré-Cœur Bazilikası diğer gördüğüm yerler oldu. Son günü, yani pazarı biraz rahat gezmeye ayırdım. Arkadaşımla tesadüfen orada karşılaştık. Çok iyi bildiği bir falafelci varmış, orada falafel yedik ve tadı hala damağımda. Denemek isterseniz adı Pitzman.

I used Ouibus to go to Paris from Amsterdam. It was the cheapest option. Of course travelling by a bus is not as comfortable as travelling by plane but when you have to go to more than one country, then you want to pay as little as you can :) In a half awake half asleep state, I arrived to Paris at about 6 a.m. I stayed at Nouvel Hotel Eiffel. I booked it online through Hotels website at a reasonably price, you can check it our by yourself here. It is very close to Sèvres—Lecourbe station. It's only 3 stops away from The Eiffel. It's on the green line called the 6th line. The first day I went to Notre Dame Cathedral, Pantheon, Sorbonne, Laduree (you know it for its macarons), Arc de Triomphe, Jardin des Tuileres (an amazing park), Amorino (a great ice-cream shop). The next day was Friday and I spared the whole day to Disneyland. As I said, I'll talk about it in the next post, so I'll pass now :) I went to Eiffel and Louvre on Saturday. If you want to get to the 3rd floor with a lift, you pay 25 euros. You can only go up to the 2nd floor or you can choose stairs. Then the prices will decrease. Also if you buy your tickets online, you can pass the queue. However, I was lucky and there was no queue whatsoever :) I easily went up to the top floor. Then I walked to the park in front of the Eiffel so that I could get a better picture next to it. Later I went to the Louvre museum. It is really breath-taking. It is quite vast and has amazing works of art. Especially after my lovely diva Beyoncé's song Apeshit, I was quite excited to see this place. Lastly, I went to see Mona Lisa and again I managed to pass the queue thanks to my luck :) Then I headed to Luxembourg Gardens, Opera Garnier, Moulin Rouge, Sacré-Cœur. The last day, which was Sunday, I wandered around freely. By chance, I saw a friend of mine. She knew a place where they served falafel and it was wonderful. If you love falafel, you should definitely stop by Pitzman.

Dönerken CDG Terminal 2'ye gidecektim. Bindiğim RER hattı da oldukça uzun bir hat. Saatlerce sürecek derken bir anons geldi: "Sayın yolcularımız, bu tren hiçbir durakta durmayacak ve direkt olarak havaalanına gidecektir". Gördüğünüz gibi birazcık şanslıyım :) Havaalanından makaron aldım bozulmaması adına. Schengen dışına çıkacağım için daha ucuza aldım aklınızda olsun. Şehir içinden daha uygun fiyata alabiliyorsunuz.

While going back home, I had to go to CDG Terminal 2. The RER train I was supposed to take had a long line. I was thinking to myself that it was going to take hours but then I heard an announcement: "Dear passengers, this train will not stop at the stations and will directly go to the CDG Terminals". As you can already tell, I'm a bit lucky :) I also bought macarons so that they won't go off and it was cheaper than the ones in the city centre. They told me that it was because I was leaving the Schengen zone and they were tax free for me. 

Deneyim olarak Paris bana çok şey kattı. Çok eğlendim, çok sevdim ve özellikle Disneyland hayalimi gerçekleştirdiğim için aşırı mutlu oldum. Hep söylediğim gibi umarım hepiniz bir gün gezmek istediğiniz yerleri gezebilirsiniz.

Paris was a different experience for me. I had fun, I loved it, especially realising the dream of Disneyland was like a cherry on top. As I always say, I hope you all one day manage to see the places you want to.

Sevgiler!

Love!

Danimarka - İsveç - Hollanda - Fransa Seyahati 2018 Part 2 (Denmark - Sweden - Netherlands - France Travel Diaries 2018 Part 2

Ve kaldığımız yerden devam ediyoruz!

And we continue from where we left off!

Kopenhag'a gelen herkes mutlaka İsveç'te Malmö'ye de gidiyorlar, sen de gitmelisin diyen bir arkadaşımın tavsiyesiyle öyle yaptım. Günübirlik güzel bir değişiklik oldu benim için. Zaten Malmö eskiden Danimarka'ya bağlıymış. O yüzden aslında çok yakın. Trenle oldukça kısa sürede Malmö'ye geçtik. Gidiş geliş toplam olarak 20 euro'ya yakın bir miktar tutmuştu.

People who come to Copenhagen, usually visit Sweden-Malmö as well and my friend suggested this, so I did. It was a great daily trip for me. Malmö used to belong to Denmark, so it is really  close. We went to Malmö by train shortly. The return ticket cost around 20 euros.

Malmö için gerçekten bir gün yeterli. Hatta eğer kale, park vs. içine girip gezmeyecekseniz yarım gün de yeterli olacaktır. Gezdiğim yerler: Gustav Adolfs Meydanı, Stortorget, Radhaus, Malmöhus Slott, Sankt Petri Kyrka, Möllevangstorget ve Turning Torso. Hepsi de dediğim gibi yarım güne sığan yerler, o yüzden rahatça gezebilirsiniz :)

Spending only a day in Malmö is enough and if you don't plan on entering the casle or visiting the parks, half day is more than enough. The places I've been to: Gustav Adolfs Square, Stortorget, Radhaus, Malmöhus Slott, Sankt Petri Kyrka, Möllevangstorget and Turning Torso. As I said, you can visit them all in half day, so no worries :)

Şehir çok sessiz, sakin. Yaş ortalaması olarak da daha çok yaşlı insanlar gördüm. Sanırım biraz kafa dinlemelik bir yer. O açıdan beni çok sarmadı diyebilirim. Küçük şirin kafelerin olduğu meydanlar daha çok ilgimi çekti. Bir de Kopenhag'a kıyasla daha ucuz buldum. Sanırım bunun sebebi dediğim gibi küçük bir yer olması. Küçük olmasına rağmen biraz yorulabilirsiniz sizi uyarayım çünkü yollar girintili çıkıntılı. Arnavut kaldırımı tabirinin birebir karşılığı burada. Özellikle valizle ya da ağır çantayla gezecekseniz daha da yorulmak garanti. Turning Torso çok uzakta kalıyor mesela. Ona yürürken de biraz acı çekebilirsiniz :)

The city is quiet and calm. The people are mostly elders. I think this city is more of a place to retreat. It didn't attract me. I was mostly interested in pretty little cafes around. I also found it cheaper as opposed to Copenhagen. I believe this is because it's a small place. Even though it is not big, you might get tired while wandering around because the roads are bumpy. It has cobblestone pavements. If you have especially luggage or if you are travelling with a heavy equipment, you'll surely become exhausted. Turning Torso, for instance, is a bit far. You might feel the pain while walking towards it :)

Otobüs kullanarak da gezebilirsiniz ancak otobüs içinde ödeme yapamıyorsunuz. Otobüse binmeden otobüs bileti almanız gerekiyor. Ben trenle geldiğim için zaten direkt olarak merkez istasyona gelmiştim. Orada bilet alma yerleri vardı ancak şehir merkezinde alınacak yer pek göremedim. Otobüse binme niyetiniz varsa bilet alma yeri görür görmez atlayın ve sonraya bırakmayın. Bulamayabilirsiniz.

You can wander around by bus but you can't pay inside. You have to get a ticket before you get on. Since I arrived by train, I arrived to the central station where you can easily get tickets. However, I didn't see any place that you can get the tickets in the city centre. Therefore, if you intend to use the bus, make sure you buy the tickets beforehand. You might not find them. 

Bir sonraki yazı Paris ile ilgili olacak. Paris'ten bahsederken Disneyland için ayrı bir yazı oluşturacağım. Onu daha çok detaylandıracağım.

The next post will be about Paris. While talking about it, I'll spare a whole other post on Disneyland. I'll give more details.

En güzel şey kesinlikle seyahat etmek!

Travelling is absolutely the best thing!

Imagine Dragons Konseri (02.09.2018) @ Küçükçiftlik Park

Selam konser meraklısı takipçilerim!

Hello my dear concert fans!

BKM Online organizasyonu (https://www.bkmonline.net/tr/etkinlikler/imagine-dragons) ve İstanbul Blue Night iş birliği ile Küçükçiftlik Park'ta Imagine Dragons konser verdi geçtiğimiz pazar günü. Az çok bu alanda deneyimli olduğum için gelen kişi sayısının fazla olacağını hesap etmiştim önceden. Dolayısıyla en önde olmak istiyorsam azıcık erken gitmem gerekecekti ve öyle yaptım. Tam 3 saat önceden sıraya girdim. Güneş altında beklemek azıcık yorucu olsa da her şeye gün sonunda değdi.

As part of BKM Online's organization (https://www.bkmonline.net/tr/etkinlikler/imagine-dragons) and collaboration of Istanbul Blue Night, Imagine Dragons was here to throw a concert on previous Sunday. Since I have a little bit of experience in the entertainment industry, I could foresee the amount of people who would come. Therefore, I knew I had to be in the queue early if I wanted to be at the front row and I did. I was in the queue 3 hours before the doors were open.

Ön gruplar çıkmadan önce DJ çıkması gerekiyordu ancak çıkmadı. Bu arada tahminimce kişi sayısından fazlaca bilet satıldı çünkü saniyesinde tıklım tıklım oldu. Sıcakla beraber bu da birleşince dayanması zor bir hal aldı konser. Ne su ihtiyacı için ne de başka şeyler için yerinizden çıkmanız imkansızdı. Bu şekilde beklemek de oldukça yordu tabii. Derken Oceans of Noise sahne aldı. Çoğu insan bu gruptan habersiz ancak solisti Sertab Erener. Değişik bir ekip olmuşlar, şans tanıyın derim. Sonrasında İngiliz grup The Vaccines sahne aldı. Buraya ilk gelişleriydi onların da. Aşırı tatlılardı. Hem tarzları hem de şarkıları eğlendirdi. Bu arada sahne değişimlerinde o kadar beklemedik. Bu da her şeyi biraz daha kolaylaştırdı. Sonrasında evren sesimi duymuş olacak ki ön sıraya su dağıtımı yaptı görevliler. Suyu içtikten sonra kendime gelirim sanıyordum ki sahneye Dan'in yani Imagine Dragons'ın gelmesiyle tekrar kendimden geçtim!

A DJ was supposed to come out but he did not. Besides, I believe more tickets were should than they should have been because as soon as the doors were open, it was jammed with people in seconds. The hot weather was also not helping. It was impossible to leave your place to get a bottle of water or go to the toilets. It was tiring to wait like that. Oceans of Noise was the first band to perform. A lot of people are unaware of them but the lead singer is Sertab Erener. Give them a chance if you haven't listened to them before. Then an English band The Vaccines took their turn. It was their first time here.

Sahneye sadece şort ile çıkan Dan işleri çok zorlaştırmıştı çünkü ona bakmaktan şarkılara odaklanamıyordum hahaha :) Hepimiz için aynı şey geçerliydi. Gerçekten içi de dışı da mükemmel birisiymiş yakından gördük :) Manevi yönü baskın olan bir insan diye tahmin ediyorum çünkü vücut dilini hep o yönde kullandı ve Demons şarkısını söylerken arada kısa bir konuşma yaptı. Günümüzde depresyon, panik atak ve anksiyete gibi özellikle gençleri çok etkileyen bazı sorunların çözülebilir olduğunu, kendisinin de vakti zamanında depresyondan geçtiğini ve klinik destek aldığını, aileden ya da arkadaşlardan birine bile bundan bahsetmenin iyi geleceğini ve en nihayetinde asla intihar edilmemesi gerektiğini anlattı. Sanki bunları anlatırken tekrar tekrar o geçirdiği dönemleri hatırlar gibiydi. Dinlerken çok etkilendim.

Dan came out to the stage with shorts which made it even harder to concentrate hahah :) It was valid for everyone. He was an amazing human being inside and outside. He gave a speech while singing Demons and he talked about depression, panic attack and anxiety. He told us that there is nothing that can't be solved, he himself also went through depression, had a clinical support and it does feel good to tell this to friends. He said that no one should ever commit a suicide. It was as if he was going through what he has already been through again. I was quite affected by what he was talking about.

Seyirciyle teması da fazlaydı Dan'in. Elimizi tutması, defalarca göz kontağı kurması, hem Türk bayrağı hem de LGBTİ+ bayrağı taşıması, ilk defa buraya gelmesine rağmen çok sevdiğini ve hep gelmek isteyeceğini belirtmesi kesinlikle hepimizden artı puan kazandırdı. Sesi ve performansına zaten yorum yapmıyorum, müthişti. Gelmeyenler çok şey kaçırdı diyebilirim. Tüm yorgunluğumu unuttum. Ayrıca normal ayakta kategorisine de yakın olmak için oraya bir platform kurdurmuş ve yaklaşık 3-4 şarkı da o platformda söyledi. Dolayısıyla herkese yakın, herkesle iletişimde olduğu iki saat yaşattı bizlere.

Dan made lots of contacts with the audience. He held hands, looked right in the eyes, carried the Turkish flag and the LGBTI+ flag, he mentioned that the loved being here although it was his first time. I cannot even comment on his voice and performance, he was literally amazing. Those of you who failed to make it, surely missed a lot. I forgot all about my tired feet. They also had a platform next to the standing area where he also managed to be close to that part of the audience as well. He sang 3-4 songs on that platform. Thus, he was in contact with all of us for 2 hours.

Imagine Dragons zaten ekip olarak çok başarılı benim gözümde. Özellikle son şarkıları Natural'ı çok seviyorum. Whatever It Takes, Radioactive, Believer, Shots, Yesterday, I Bet My Life, Thunder, I Don't Know Why en sevdiğim şarkıları. Eğer daha önce dinlemediyseniz bu şarkılara ve özellikle de gruba şans tanıyın.

Imagine Dragons is quite successful. I especially adore their latest song Natural. Whatever It Takes, Radioactive, Believer, Shots, Yesterday, I Bet My Life, Thunder, It's Time, I Don't Know Why are my favourite songs. If you haven't listened to them before, you should definitely give them a shot.

Bu arada The Vaccines canlı olarak konserde dinlediğim 100. grup oldu, Imagine Dragons da 101 :) Konserde canlı dinlediğim sanatçı/grup listemde 100'ü geçmiş bulunduğum için ayrıca gururluyum!

By the way, The Vaccines is the 100th band that I listened to live, and Imagine Dragons is the 101st :) I'm also proud that the list of performances I watched live has more than 100 bands/singers!

Bol konserli günler dilerim :)

I wish you more days full with concerts!

Danimarka - İsveç - Hollanda - Fransa Seyahati 2018 Part 1 (Denmark - Sweden - Netherlands - France Travel Diaries 2018 Part 1)

Hepinize kocaman bir seyahatten güzel anılar getirdim. Hazır mısınız? :)

I brought lots of beautiful memories from a long trip to you all. Are you ready? :)

Yaklaşık 7 gün sürecek bir seyahat planlamıştım. Beyaz yakalı çalışan olunca her tatili büyük küçük demeden değerlendirme ihtiyacı içine giriyorsunuz. Ben de 7 günlük tatili buna göre programladım. 20 Ağustos'ta başlayıp 26 Ağustos sabahı işimin başına dönecektim, hem de sabah 3 uçağıyla indikten sonra! Seyahat aşığı olmak bunu gerektirir :)

I planned a 7 days long trip. When you're a white-collar worker, you try to make use of every long or short holiday. I planned my trip accordingly. I was supposed to begin my trip on the 20th of August and get back to work on the morning of 26th of August, with a 3 a.m. flight! That's what I call dedication!

İlk durağım Kopenhag'tı. Daha önce buraya hiç gitmemiştim. O yüzden nereleri gezmek gerekiyor bilmiyordum ama belli başlı yerleri gezdim. Size de oraları önereceğim. Renkli evleri ile Nyhavn çok güzel. Özellikle Instagram paylaşımlarınız için biçilmiş kaftan. Amalienborg Sarayı da çok güzeldi. Gittiğim zaman nöbet değişimine denk gelmiştim. Onu izlemek de keyifliydi. Tivoli bahçelerini de gezmeyi öneriyorlar ama giriş paralı. Kurlar malumunuz başını alıp gittiği için siz de buraya dışarıdan bakıp geçebilirsiniz benim gibi :) Danimarka kronu gerçekten ceplerimizi yakıyor. Burası aynı zamanda Hans Christian Andersen'in yeri. Masallarını okuyarak büyüdük hepimiz. O yüzden geldiğinizde Küçük Deniz Kızı'nın heykelini de ziyaret etmenizi öneririm.

My first stop was Copenhagen. I'd never been there before. Thus I didn't know where to go, so I visited the places that people mostly suggested. I'll recommend you the same. Nyhavn is beautiful with its colourful buildings. It's especially good for your Instagram posts. Amalienborg Palace was also beautiful. I also encountered change of guards by chance. That was an enjoyable moment. People will say that you should visit Tivoli gardens but there is an entrance fee. As you all know, the currencies are up, so you might have to see it from the outside just like me :) Danish krone costs a bomb. This place is also the home of Hans Christian Andersen. We all grew up to reading his fairytales. Therefore I suggest you visit Statue of the Little Mermaid.

Ulaşım da çok rahat. Sadece yönleri karıştırmamak adına dikkatli bakmanız lazım. Havaalanından trenle şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz. Copenhagen Card alırsanız müzelere girişi de uygun fiyata getirebilirsiniz. Ben her yere yürüdüm, ancak ertesi gün İsveç'e geçeceğim için 24 saat geçerli olan bir bilet aldım havaalanından. Bununla her şeye istediğiniz kadar 24 saat boyunca binebiliyorsunuz. Bütün bölgeler için geçerli olan kartın fiyatı 150 DKK yani 20 euro.

Transportation is quite easy. You just have to make sure that you're headed in the right direction. You can get to the city centre by train. If you buy Copenhagen Card, you might enter the museums cheaper than they are. I walked everywhere, but I was supposed to go to Sweden the next day, so I bought a 24-hours ticket from the airport. You can use everything from buses to trains with that card and it is valid for all zones. This costs 150 DKK, meaning 20 euros.

Buraya gelmek için en uygun zaman yaz ayları. Haziran, temmuz ve ağustos gibi gelmezseniz aşırı soğuğa maruz kalabilirsiniz. Ağustos sonu gelmiş olmama rağmen ceketsiz gezemedim açıkçası. Siz de benim gibi üşümeyi sevmiyorsanız bu lafımı dikkate almanızı öneririm :)

The most appropriate time to come around is the summer. If you don't go to Copenhagen in either june, july or august, you might face a deadly cold. Even if I went there in august, I could not wander around without a jacket. If you don't like getting cold like me, I suggest you take this into consideration :)

Bir sonraki yazı İsveç - Malmö hakkında olacak, beklemede kalın :)

The next post will be about Sweden - Malmö, stay tuned :)

Liam Gallagher Konseri (14.08.2018) @ Küçükçiftlik Park

Küçükçiftlik Park yine harika bir geceye ev sahipliği yaptı.

Küçükçiftlik Park again hosted a great concert.

Yılların eskitemediği Oasis grubundan Liam, organizasyonunu BKM'nin yaptığı İstanbul Blue Night kapsamında Küçükçiftlik Park'ta sahne aldı. 2017'de İngiltere'de Liam'ı dinleme şansım olmuştu, o yüzden nasıl bir şey beklemem gerektiğini biliyordum. Beni asıl heyecanlandıran Starsailor'ı dinlemekti çünkü onları çok seviyordum ve hiç dinleme fırsatım olmamıştı.

Liam, from the timeless band Oasis, performed at Küçükçiftlik Park as part of BKM's organisation with İstanbul Blue Night. I had the chance to attend his concert in UK, thus I knew what to expect. What got me hyped was Starsailor because I love them and I'd never listened to them live before.

Starsailor'ın en sevdiğim şarkıları Tell Me It's Not Over, Poor Misguided Fool ve In The Crossfire. Hepsini de söylediler, çok mutlu oldum :) Liam Gallagher da sahneye her zamanki gibi siyah montu ve gözlükleriyle çıktı. 30 derece sıcağa da çıksa, zifiri karanlıkta da olsa bu tarzından asla vazgeçmiyor. Beni rahatsız eden şey sadece seyirciyle çok iletişim kurmuyor oluşu. Belki ben de Oasis grubunun üyesi olsam böyle olurdum, bilemiyorum :)

My favourite songs of Starsailor are Tell Me It's Not Over, Poor Misguided Fool and In The Crossfire. They performed them all, I was beyond happy :) Liam Gallagher was on the stage with his usual style including a black coat and sunglasses. He never compromises his style even if it is 30 ºC hot outside or pitch black. What bothers me is that he does not connect with the audience that much. It's as if he is in his own world. Maybe if I were one of the Oasis members, I'd be like him. I don't know :)

Gelen kitle de genç yetişkin ve orta yaşlı kesimden oluşuyordu. Böyle olunca konserler gerçekten daha sorunsuz geçiyor. Kalabalık olmasına rağmen ne ezilen duydum, ne rahatsız olan, ne itişip kakışan. Böyle rahat konserlerde çok mutlu oluyorum.

The audience was full of young adults and middle aged people. When the audience is like this, the concerts run smoothly. Although it was crowded, I neither heard someone getting squeezed, nor bothered.

Bir sonraki konser Imagine Dragons olacak, beklemede kalın!

The next concert will be Imagine Dragons, stay tuned!

The Chainsmokers Konseri (03.08.2018) @ Küçükçiftlik Park

Eğlencenin dibine vurduğumuz bir gün!

The day we had quite the blast!

Elektronik dans müziğinin tanınmış isimlerinden Lost Frequencies ve The Chainsmokers'ın Play Festival kapsamında geldiği gece gerçekten çok eğlendik. Açılışı DJ Funky C ve Mahmut Orhan'ın yaptığı gece Epifoni ve Charm Music iş birliğinin eseri. Küçükçiftlik Park da bu konsepte çok güzel olmuştu.

The night that two of the acknowledged groups in the electronic dance music genre Lost Frequencies and The Chainsmokers came here for Play Festival, we had the utmost fun. DJ Funky C and Mahmut Orhan owned the warm-up and this night happened thanks to the collaboration of Epifoni and Charm Music. Kucukciftlik Park as a venue was also a perfect match.

DJ Funky C'nin bu kadar eğlenceli olduğunu bilmiyordum. Eski - yeni birçok şarkı ile bizi dans ettirdi. Mahmut Orhan'a zaten diyecek sözüm yok. Başarısı ortada bir isim. O da çok eğlendirdi. Lost Frequencies ise çok aşina olduğum bir isim değildi. Etrafta çalan bir iki şarkısı dışında bir şey bilmiyordum. Çok tatlı birisiydi. Fakat hepimizin gün sonunda beklediği tek grup The Chainsmokers'dı.

I didn't predict that DJ Funky C would turn out to be this fun. We danced to many old - new songs. I don't have anything to say about Mahmut Orhan, his success speaks for him. We had so much fun with him as well. I wasn't that acquainted with Lost Frequencies. I only knew a couple of songs that were popular. He was a cute guy by the way. However, the only duo we were waiting for at the end of the day was of course The Chainsmokers.

Sahneye atlaya zıplaya çıktılar. Nasıl enerjik oldukları belliydi. Andrew platformun üstünden defalarca atladı. Ayrıca canlı sesi çok güzelmiş, beklemiyordum. Alex de sürekli dans etti. Tek rahatsız eden nokta tüm şarkılarını elektronik altyapı ile desteklemiş olmalarıydı. Örneğin, "Side Effects" şarkısı daha soft olan bir şarkı ama onu da elektronik yapmışlardı. Biraz kafamı yordu, 25 yaşına geldim kaldıramıyorum hahah :)

They came to the stage jumping up and down. It was quite obvious that they had so much energy. Andrew jumped from the platform many times. He also has a nice voice, I did not expect that he would be singing live. Alex danced the whole time. The only thing that bothered me was they backed up all of their songs with an electronic background. For instance, their song "Side Effects" is a bit softer compared to others but they turned it into an electronic dance music as well. I was unable to take it all in, and felt tired. I'm 25 already, I can't deal with this anymore hahah :)

Bu tarz müziği sevenler için ve kafa dağıtmaya gidenler için harika bir cuma günü oldu. Bir sonraki konserde görüşürüz!

It was a great friday for those of you who listen to this genre and the ones who came just to let it all hang out. See you at the next concert!

Shakira Konseri (11.07.2018) @ Vodafone Park

"Aman tanrım!" diyerek söze başlamak istiyorum çünkü nereden başlayacağımı bilmiyorum.

I'd like to begin by saying "OMG!" because I don't know how to start.

Oral Fixation turnesi kapsamında 2007'de Kuruçeşme Arena'ya konsere gelmişti Shakira ve gidememiştim. O zamandan beri istiyordum izlemeyi. Özellikle dansa olan ilgimi vakti zamanında "¿Dónde Están los Ladrones?" albümü ile artıran kadının muhteşem dansını yakından seyretmek güzel bir deneyim olurdu. Derken BKM Online konser duyurusu yayınladı ve tabii ki çok şaşırdım çünkü artık ülkemize malum bir sürü sebepten dolayı bu kadar meşhur sanatçıların geleceğini düşünmüyordum.

Shakira came to Turkey as part of her Oral Fixation Tour and performed in Kuruçeşme Arena in 2017 which I missed sadly. I wanted to see her ever since. It would be a perfect experience for me to see her dance live in front of me since she always increased my interest in dancing thanks to her album "¿Dónde Están los Ladrones?" which I listened to many times on repeat. Then BKM Online announced that she would be here and I was taken aback since I did not think any artist would come to Turkey due to well-known reasons. 

El Dorado turnesi için Vodafone Park'a doluştuk hepimiz. İşten çıkar çıkmaz koşarak gittim. Stadyuma hiç gitmemiştim, zaten oradaki ilk konser de Shakira oldu o yüzden bazı deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. Yaya olarak rahat edelim diye trafiği kapasalar da bu sefer devasa bir insan kalabalığı oluştu. Girişleri çok iyi yönlendirememişler ve kategorimi bulana kadar en az 20 dakika harcamış olabilirim. Yeri bulduktan sonra girerken de üç kez kontrolden geçirdiler. Zaten yığılma olan bir konserde bu kadar çok arama yaparak insanların alımını neden geciktirdiklerini anlamadım. İçeri girdiğimde etkilendim açıkçası çünkü düşündüğümden daha büyüktü stadyum. Belki ilerleyen zamanlarda Beyoncé, Rihanna gibi sanatçıları da görürüz :)

We all went to Vodafone Park for her El Dorado Tour. I literally ran after work. I'd never been to that stadium before, and this concert is also the first one for them, so I'd like to state a few things. They pedestrianised the roads so that we would be at ease but then a huge crowd of people began forming. They also could not properly direct people according to their tickets and I might have easily spent 20 minutes just looking for the right place to enter. They also searched us three times and I did not understand why they went through such protocols where there is a huge crowd of people impatiently waiting to get in. When I passed through security, I saw that the stadium was bigger than I thought. Maybe we'll be able to see Beyoncé, Rihanna, etc. one day :)                           

Erken giriş bileti alıp önlere koşmuş ve adeta kamp alanı yaratmış bir kitle vardı. Onların heyecanı da sizi körüklüyordu. Sonra giderek alan dolmaya başladı. Bir sürü ünlü isim de geldi konsere. Neticede 11 yıl aradan sonra Shakira ülkemize geliyordu, gitmemek olmazdı. Saat 21:00 gibi konser başlayacak dense de tabii ki sarktı ve 21:40 gibi sahneye geldi Shakira. Kelimenin tam anlamıyla koşa koşa geldi ve birden başladı performansına. O da heyecanlı görünüyordu.

People with the early entry tickets were sitting down by the barriers as if they were camping. Their excitement also increased the hype of the others. Then people began to come inside more. A lot of celebrities were also present. After all Shakira added Turkey to her tour list after eleven years. The concert was supposed to begin at 9 p.m. but of course they failed to do so and she hit the stage at about 9.40 p.m. She literally ran to the stage and immediately began performing. She also seemed excited.

Stadyumla ilgili tek sıkıntım zemini ve ses sistemiydi. En ufak bir bass olduğunda ses aşırı patlıyordu. Çektiğimiz videolarda sesin kötü olması bir kenara, canlı canlı biz bile Shakira'yı duymakta güçlük çektik. Sahneye yakın olmamızın da bunda payı var tabii ki ama yine de bu kadar olmamalıydı. Üstelik her bass girdiğinde zemin de aşırı titriyordu. Video çekerken sabit durmama rağmen görüntüler sanki zıplayarak çekilmiş gibi. Zemini güçlendirmeleri ve ses sistemini düzenlemeleri gerekiyor.

The problems about the stadium were the floors and the sound system. A little bit of bass was enough to suppress the voice of Shakira and the floors were shaking with each beat. Even though I was standing still, the videos are not stable. They need to reinforce those systems.

Özellikle Suerte (Whenever, Wherever) ve Underneath Your Clothes söylediğinde duygulandım. Çocukluğum resmen bu şarkıları dinleyerek geçti. O zaman asla hayal edemezdim Shakira'dan bunları canlı dinleyeceğimi.

I got emotional especially when she sang Suerte (Whenever, Wherever) and Underneath Your Clothes. I spent my whole childhood listening to these songs. I would have never thought that one day I would be able to listen to them live.

Dinleyiciyi sevmiş gibi görünüyordu, umarım bizden memnun kalmıştır çünkü biz fazlasıyla eğlendik :)

She seemed like she loved us as well, I hope she did because we had so much fun :)