1 Şubat 2016 Pazartesi

Roma Tatili

     Merhaba! :)

     Şimdi hepinizi sıkıntılarınızdan kurtarıp birkaç dakikalığına da olsa Roma gezime dahil ederek eğlendireceğim. Rahatlayın ve koltuklarınıza yaslanın :)

     Kısa süreli bir Roma kaçamağı yaptım arkadaşlarımla. Bu arada baştan söylemem gerek, iyi anlaştığınız ve samimi olduğunuz kişilerle tatilden aldığınız keyif katlanıyor :) Bu kısa tatilimizi sanki bir aymış gibi dolu dolu yaşadık ve size de şimdi fotoğraflar ile yaşatmaya çalışacağım.

     Ocak ayında çok soğuk olmasını beklememe rağmen 18 derece gibi bir havayla karşı karşıyaydım ve montsuz gezdiğim zamanlar bile oldu. İstanbul'da kar yağarken biz bir hırka bir mont şeklinde dolaşıyorduk. Herhangi bir hava muhalefetine denk gelmediğimiz için de tatilimiz oldukça güzel geçti.


     Az rötarlı bir uçuşla Roma'ya iniş yaptım.


     İner inmez de fotoğraf çekmeye başladım tabii ki. Fiumicino'dan taksi tuttuk ve otelimiz "Hotel delle Vittorie" için yola koyulduk. Her açıdan memnun kaldım otelden. Hem merkezde, hem dışı hem içi güzel, hem de hizmetleri güzel. Odayı alırken kahvaltı dahil almıştık dolayısıyla kahvaltılarını da deneme fırsatımız oldu. Kruvasanlar, peynirler, meyveli yoğurtlar, süt, kahve, meyve suyu, mısır gevreği, çay, yumurta, tatlılar... Kısaca ne ararsanız açık büfe olarak hazırdı mutfakta. Verdiğiniz para boşa gitmiyor yani. Ayrıca odamızın penceresi inanılmaz güzeldi ve gideceğimiz gün orada küçük bir fotoğraf çekimi gerçekleştirmeyi de ihmal etmedik tabii.




     Otele check-in yapıp eşyaları bıraktıktan sonra çok acıktığımız için hemen yakın yer arayışına girdik. Genelde öğlen saat 3'ten itibaren yemek yerleri kapanıyor ve akşamdan önce yiyecek yer bulamayabiliyorsunuz. Maalesef biz saat 3'ten sonrasına kalmıştık, yine de şansımızı denedik. Bir pizzacıya girdik ama kapalıydı. Sonra oradaki ünlü pastane Vanni'den bir şeyler atıştıralım o zaman diye düşünürken arkadaşım tesadüfen Alice Pizza Point diye bir yer gördü ve oraya dalmayı daha mantıklı bulduk. Hızlı hızlı tükettiğim patatesli pizza diliminin fotoğrafını çekmeyi unuttum o yüzden sizinle onu paylaşamıyorum ama arama motoruna yazıp görsellerden görebilirsiniz. Ya çok aç olduğumuz için ya da gerçekten lezzetli olduğu için biz oldukça beğendik.

     Orada gezerken gördüğüm şey her yerde meydan olması. "Piazza" diye başlayan ve devamı farklı olan ikilemelerle isimlendirmişler her yeri. Karnımızı doyurduktan sonra Piazza Navona'yı gezmeye gittik. Geniş ve güzel bir meydandı.




     Bu arada her gün dondurma yediğimizi belirtmek istiyorum zira çeşitleri inanılmaz ve tatları mükemmel. Gelateria del Teatro'ya girip o gün ilk dondurmamızı yedik. 




     Denediğim lezzet "Sicilya Bademi" olarak geçiyordu. Tadı beklediğim gibi çıkmadı ama yine de çok da kötü diyemem. 

     Geze geze odamıza geldik ve üstümüzü değiştirip yemek yemeye çıktık akşam. Viale Giulio Cesare üstündeki Pizzeria Napul'è isimli mekana girdik ve günün ilk pizzasını orada yedik. Mekan oldukça güzel ve genişti. Biraz erken gittiğimizden ve canlı müzik olmayan bir gün olması sebebiyle sanırım o gün çok dolu değildi. 



     Bu arada genellikle yürümeyi tercih ettiğimizi belirtmek isterim. Yollar güzel, hava güzel, biz de yürümeyi seven kişileriz, o yüzden çoğunlukla yürüdük. Yolumuzun üstünde de Türkçesi Tiber Nehri olan Fiumi Tevere vardı. Günün her saatinde büyük keyifle oranın fotoğrafını çektim çünkü nehir yolu oldukça uzun ve çektiğiniz açılardan sanki farklı bir yermiş izlenimi yaratıyor. İzlemesi bile oldukça zevkli.






     Sonra nereleri gezdin derseniz anlatabileceğim diğer yer Piazza del Popolo. O da oldukça büyük bir meydan ve Leonardo Da Vinci'nin müzesi de orada yer alıyor. Gezmenizi tabii ki tavsiye ediyorum. Sonra Campo Marzio'ya doğru yürüdük ve Moschino gibi mağazaların yer aldığı sokaklarda kendimizi kaybettik. Paranız varsa tabii ki saldırınız ancak biz öğrencilerin cüzdanları henüz bunu karşılamıyor :) 

     İspanyol Meydanı olarak geçen Piazza di Spagna ile devam ediyorum. Üçüncü yabancı dilim İspanyolca olduğu için ve İspanya kültürüne hayranlığım olduğu için orada İspanya bayrağı görmek bile beni heyecanlandırmaya yetmişti doğrusu. Bu da güzel, büyük meydanlardan bir tanesi. Oradan Aşk Çeşmesi olarak bilinen Fontana di Trevi'ye, sonra da Piazza del Parlamento'ya devam ettik ve yemek için yer aramaya başladık. Bu arada çeşmeye para atıp dilek dileyen tekrar gelir derlermiş, bakalım gidebilecek miyim :)




     Gezerken Antica Historia Piccola isimli yeri beğendik ve makarna denemek istedik. Ispanaklı ravioli yedim ve tadına doyamadım. Harikaydı. Üstüne de kahve içmeyi ihmal etmedik. Kahvelerin de harika olduğunu ayrıca belirtmek istiyorum.


     Üstüne dondurma yemeden olur mu? Dediğim gibi her gün dondurma yemeyi ihmal etmedik. Via degli Uffici del Vicario üzerinde yer alan Giolitti'ye gittik. Yine çeşit çeşit dondurmayı 2-3 euro'ya alabileceğiniz bir yerdi ve oldukça memnun kaldık. Hatta ertesi gün tekrar oraya gittik. Dondurmacıları bizim Kahramanmaraş dondurmacıları gibiydi. Dondurmayı vermeme, yakalarsan alırsın, düşürme gibi numaralar yaparak verdiler dondurmalarımızı. Çok gerekli miydi o hareketler sorguladık ama dondurmalar gerçekten lezzetli :)


     Sonra güzel dolma kalemler satan ve çok şirin bir dükkan olan Campo Marzio'ya girdik. Tasarımları gerçekten harika ve D&R'da benzer kalemleri çok daha pahalıya bulacağınızdan buradan almak daha mantıklı.




     Biraz da alışveriş yapalım o zaman dedik ve Sephora ile başladık gezinmeye. Türkiye'ye kıyasla tabii ki daha ucuzdu ve parfümlerin çoğunda %40'a varan indirimler vardı. Sonrasında Kiko Store'a girdik ve bu kadar ucuz bir mağaza görünce saldırmamam imkansızdı. Hem ucuz hem güzel pek çok ürün bulmanız mümkün. İki göz kalemi, kapatıcı, oje ve göz farları alarak tamamladığım alışverişim toplamda 15 euro tuttu. Türkiye'de belki de sadece göz farlarını o fiyata alabilirdim.

     Eğer benim gibi bir İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisiyseniz ya da sadece edebiyata merakınız varsa İspanyol Merdivenleri'nin yanındaki Keats - Shelley müzesini gezmeyi ihmal etmeyin. Giriş 5 euro ve hediyelik eşya dükkanı da oldukça ucuz. Kitaplardan kalemlere, kartpostallardan çantaya kadar da her şeyi bulabiliyorsunuz. Saç tellerinden tutun da maskelerine kadar her şeyin sergilendiği bu eve uğramanızı tavsiye ediyorum.









     İspanyol Merdivenleri tadilat görüyordu ve kapalıydı. O yüzden en güzel görüntüyü müzeye çevrilen bu evden yakalayabildim.






     Sonrasında mekanını yine çok beğendiğim evin hemen sağında yer alan Babington's Tea Room'a geçtim. Dem'e benzetebileceğim bu mekanda pek çok çeşit çay bulmanız mümkün. Çay satışı ve hediyelik eşya satışları da var. Tatlılarını da mutlaka deneyin.




     Ve tatilin başından beri beklediğim ana geliyoruz. Disney Store'a gittim! İngiltere'deyken içinde kendimi kaybetmiştim, buradaki o kadar büyük değildi ama yine de çok güzeldi. Star Wars teması hakimdi daha çok. 





     Böyle gezince acıkmak elde değil tabii ki. Trastevere'de Da Augusto'ya gittik yemek için. Burası da ufak ve samimi bir mekandı. Yemek üstüne ev yapımı tiramisu da deneyerek İtalya'da yemediğim bir şey kalmaması adına gösterdiğim çabamı sürdürdüm.

     Yemekten bahsedince Rossopomodoro'dan bahsetmek olmaz. Bildiğim kadarıyla İstanbul'da Maslak'ta da şubesi bulunan bu mekanın pizzaları muhteşem. Peynirleri harika. Her çeşidi gözünüz kapalı deneyebilirsiniz, pişman olmazsınız. Ücreti de gayet makul.


     O zaman sırayı Pantheon'a veriyorum. Antik Roma'nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilmiş bir yapı olan Pantheon oldukça ihtişamlı duruyor. Buraya da gidin vakit bulursanız ve özellikle mimariye merakınız varsa.





     Bir arkadaşım buraya gelirken kahve içmek için Tazza d'Oro isimli mekana uğramamı söylemişti. Pantheon'dan sonra oraya da uğradım. Zaten sıra vardı ve oldukça kalabalıktı. 1 euro gibi bir ücretle espresso içebilirsiniz orada da.

     Böyle her şeyi denemişken lazanyasız olur mu? Lazanya yemek için dolandık durduk ve tesadüfen Türkiye'ye daha önce gelmiş hatta çok beğenmiş olan bir kadının bizimle muhabbeti sonucu Primo Cafe'ye oturduk. Lazanyası gerçekten çok güzeldi ve her şeyi böylelikle tatmış oldum tüm tatil, yaşasın! :)

     Yukarıda Vanni'den kısa bahsetmiştim, şimdi açıyorum onu. Kahvaltı için ve tatlı için insanların uğrak yeri olan Vanni beni oldukça mutlu etti çünkü çikolata aşkınızı tatmin edebilecek kadar Nutella dolgulu kocaman bir kruvasan ve kahvenizi toplamda 2 euro'ya alabiliyorsunuz. Her şey taze ve doyurucu. Bu arada kruvasana İtalyanlar "cornetto" diyorlarmış.


     Kısa bir zaman diliminde her şeyi yiyememiş olabilirim ama dönmeden bruschetta'mı da yedim :) Rossopomodoro'da denedim bunu da ve bayıldım. "Less is more" denir ya, gerçekten de öyle. İstanbul'da bruschetta yediğimde ya ekmekler çok yanık oluyor, ya küçük dilimler oluyor ya da üzerine kaşar vb. daha çok malzeme ekliyorlar. Bunların ise ekmekleri çıtır çıtır, büyük dilimli ve lezzetleri harika.


     Bir de menüde gezinirken "Nutelloso" isimli tatlı hoşuma gitti ve denedim. İçeriği Bufalo sütünden yapılan dondurma, Nutella ve kahve olan bu tatlı oldukça hafifti ve Nutella'lı olan bir şeyi beğenmeme lüksüm de yok zaten :)



     Yazımı bitirmeden çok kullandığım Snapchat'ten de bahsetmek istiyorum. Gittiğiniz yere göre farklı etiketler çıkarması çok hoşuma gidiyor açıkçası ve Roma'da da kullanmayı ihmal etmedim tabii ki. 




     Benden bu kadar şimdilik :) Aklıma gelen detayları bol fotoğraflı bir şekilde paylaşmaya çalıştım. Aklınıza herhangi bir soru gelirse yorum olarak bırakabilirsiniz ya da sosyal medya üzerinden bana ulaşabilirsiniz. Siz de vakit buldukça yurt dışı olmasa bile yurt içinde mutlaka küçük kaçamaklar yapın. Hayattan aldığınız verimin arttığını fark edeceksiniz. Şimdi size motivasyon olması adına birkaç fotoğraf daha ekliyorum. Umarım daha çok seyahat yapmaya maddi manevi imkanım olur ve sizlere hikayelerimi anlatabilirim.

From Rome with love,

İlayda.
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder