13 Kasım 2014 Perşembe

Erasmus Günlüğü - 2

     Daha önceki yazıma istinaden Erasmus ile ilgili bilgi verme kısmını geçip University of Kent'ten bahsetmek istiyorum.


     Canterbury'de olan bu üniversite 1965 yılında kurulmuş. Ana kampüsü dışında da (Boğaziçi Üniversitesi gibi) kampüsleri mevcut. Yabancı öğrenci oranı oldukça yüksek olduğu için Erasmus öğrencilerinin kaynaşmakta zorluk çekmediğini söyleyebilirim.


     Kampüs yemyeşil ve İstanbul gibi bir yerden buraya gelince insan neye uğradığını şaşırıyor. İnşaat yok, saygısız insanlar yok, keşmekeş yok, pis hava yok ve öğrenciler için pek çok yeme/içme, sinema, eğlenme mekanları, market vb. kampüs dahilinde mevcut.


     Çoğu kişi farklı ülkelerden geldiği için sanırım yurt sayısı oldukça fazla. Ayrıca kayıtlı öğrenciler sadece bir yıl kalabiliyor. Böylelikle sonraki sene gelecek olan kişiler için okulda yer açılmış oluyor. Bu hem iyi hem kötü. Eve çıkmak zorunlu hale geliyor. Yani bir şekilde kafa dengi kişiler bulmalı ve paranızı denkleştirmelisiniz bir sene içinde.


     Onun haricinde kampüste yaşamak gerçekten eğlenceli ve insan hiçbir şey yapmasa da bu güzel yeşillik içinde saatlerce boş boş oturabilir.


     Yurtlarda ortak mutfak da mevcut. Böylece sürekli fast food beslenmek ya da dışarıda para harcamak zorunda kalmıyorsunuz. Ortalama 15-20 pound gibi bir miktarla bir hafta boyunca geçinebilirsiniz. Aksi takdirde sürekli dışardan beslenirseniz bu bir gün içinde harcayacağınız miktara dönüşür. Öğrenci olunca cebimize de dikkat etmek zorundayız maalesef.


     Biraz da ulaşımdan bahsedeyim. Kampüsler arası servisler mevcut. Ayrıca şehir merkezine ve Londra gibi pek çok yere kampüs içinden kalkan otobüsler de var. Taksiler de her zaman hazır. Tren istasyonuna da oldukça yakın olduğu için ulaşım açısından hiçbir problemi yok kampüsün.


     Hiç tanımadığın bir ortama gelmek ve kurulu düzenini bozmaya karar vermek zor bir şey. Ama bunu yaptığım için ve İngiltere'ye geldiğim için oldukça memnunum. Aralık ayının sonuna doğru okulum akademik tatile girecek ve sonrasındaki iki haftamı Londra'da geçireceğim. Gelecek yazım Londra ve yılbaşı temalı olacak muhtemelen. Bakalım neler olacak :)

NOTLAR
  • İnsanlara soru sormaktan çekinmeyin. Kimse kampüse geldiğinde nerde ne olduğunu bilmiyordu. Zamanla öğreniyorsunuz ve herkes yardımcı oluyor.
  • İlk başlarda arkadaş edinemeseniz de tek başınıza gezmenin zevkini çıkartın. Arkadaşlarla olunca bunu fazla yapamıyorsunuz ama yalnızken kaybolmak bile eğlenceli :)
  • Eğer gerçekten kitapları alıp saklamak niyetiniz yoksa ikinci el kitapları tercih edin ya da kütüphaneyi kullanın. Yoksa paralarınız göz açıp kapayıncaya kadar uçup gidebilir.
  • Erasmus öğrencisi de olsanız dersleri ciddiye almanız gerekiyor. Oldukça yoğun bir program söz konusu ve her gece partilere gitseniz dahi ertesi gün derse gitmezseniz devamsızlık başınıza bela olabilir.
  • Eğer daha önce ev işiyle haşır neşir olmamışsanız yurt hayatı tam size göre. Nasıl bulaşık yıkanır, nasıl yemek yapılır, nasıl çamaşır yıkanır vs. hepsini kısa sürede öğreniyorsunuz. Bazen öğrenci olduğumu bile unutuyorum şahsen.
  • Ben dışarda yemeyi tercih ediyorum, savuracak param çok derseniz her ülkenin mutfağını bulmak mümkün. Lezzet açısından yabancılık çekmek zorunda kalmazsınız.
  • Üniversitede her yerden çeken wi-fi ağı mevcut. İnternet sorunu hiçbir zaman yaşamıyorsunuz. Zaten öyle yerler artık kalmamıştır herhalde ama yine de not düşmek istedim.
  • Hangi ülkeye giderseniz ona uygun fiş adaptörü almayı unutmayın. Ayrıca uzatma kablosu almanız da tavsiyem. Odamda iki tane priz var ancak asla yetmiyor.
  • Bavulunuz çok dolu gelmeyin İngiltere'ye. Çılgınlar gibi alışveriş yapmaya müsait bir yer burası.
  • Çoğu market erken kapanıyor. Riske atmadan kapanma saatlerini öğrenip ona göre alışverişinizi kafanızda oluşturun.

26 Ekim 2014 Pazar

Erasmus Günlüğü - 1

     Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba :)

     Burayı biraz ihmal ettim ama gerçekten haklı sebeplerim mevcut. Şimdi hikayemi dinlerken bana hak verirsiniz umarım.

     Üniversiteye gelen herkesin hayali Erasmus öğrencisi olabilmektir. Kendiniz istemiyor olsanız bile etrafınızdakiler mutlaka bunun muhabbetini yapmıştır. Erasmus ile ilgili uzun uzun bilgi vermeyeceğim, Google bu konuda size yardımcı olacaktır. Ancak deneyimlerimden bahsetmek istiyorum.

     Herkesin aksine ben hiç Erasmus hayali kurmamıştım. Yurt dışını gezmek hepimizin isteğidir ancak Erasmus gibi bir programa dahil olacağımı hiç düşünmüyordum. Derken bir gün Erasmus başvurularının başladığına dair e-posta aldık ve bölümümden sevdiğim arkadaşlarım da dahil hepimiz başvuruda bulunduk. Duyduğum kadarıyla diğer üniversitelerde sınav sonucu öğrenciler seçilirken bizim üniversitede bu not ortalamasına göre belirleniyor. Notun ne kadar yüksekse adı duyulmuş üniversitelere girmen o kadar kolaylaşıyor. Tabii bir de az kontenjan mevcutsa bayağı kapışmalı bir sistem oluveriyor bu Erasmus.

     Derken sonuçlar açıklandı ve İngiltere'yi kazandığımı öğrendim. Önce bahar dönemi için orada olmak istiyordum ancak sonra iki dönem de okuyabileceğimi öğrendim ve uzattım. Sonuç olarak şu an İngiltere'deyim ve her şey çok güzel :)

     Erasmus'un karın ağrıtan tek tarafı okulu kazanıp kazanamadığınızı öğrenmek için beklediğiniz an ve sonra hem kendi okulunuzun hem karşı kurumun belgeleriyle uğraşmak. Bahar döneminde gidecek arkadaşlarımın henüz işlemlere başlaması gerekmediğinden ben erken başlamıştım ve hepsine bu kadar belge işi olduğunu anlasaydım asla başvurmazdım diyordum. Kabul mektupları, vize için belgeler, hibenin çıkmasını bekleme, bankalarda hesap açtırma... Yığınla iş yapmak gerekiyor Erasmus için.

     Çok karamsar oldu değil mi? Merak etmeyin şimdi aydınlatıyorum yazıyı :) Uçağım hareket edene kadar ben hala pişman olduğumu savunuyordum. Ancak kalkış anından sonra hayatımın yeni bir döneminin başlayacağını ve bu güzel deneyimden belki yıllar boyunca bahsedeceğimi fark ettim.



     Evet bir sürü belge işleriyle uğraştım ve her gün farklı yerlere koşuşturdum. Ama hepsine değiyor. İşte bu süreç boyunca buraları azıcık ihmal ettim, umarım affedersiniz.

     Uçaktan inince Londra'da ufak bir tur yaptım tren istasyonuna gidene dek. Piccadilly Circus'a hayran kaldım. İnternette hep fotoğraflarını görüyordum ancak yakından daha da güzelmiş :) Küçük bir New York gibi. Şimdi gezdiğim diğer yerlerin de fotoğraflarını koyuyorum ki biraz içiniz açılsın.







     Geldiğim okulla ve onun bulunduğu yer ile ilgili paylaşımlarımı da bir sonraki yazıda bulabileceksiniz, beklemede kalın :)

NOTLAR
  • Baktığınız bir hayvan dostunuz varsa ve uzun süreyle onu arkanızda bırakacaksınız inanılmaz özlüyorsunuz. Erasmus bitse de dönsem diye düşünüyorum bazen. Kedimi çok özledim!
  • Gittiğiniz ülke pahalı da olsa mutlaka ucuza bir şeyler alabileceğiniz yerler mutlaka mevcut oluyor. Gözünüzde büyümesin yer seçerken. İngiltere ile ilgili beni en çok o korkutuyordu ancak Poundland gibi her şeyi 1 pound'a satan yerler var.
  • Ne kadar çalışkan öğrenci olursanız olun, bir yerden sonra ders çalışma isteğiniz yok olup gidecek ve gezenti bir bireye dönüşeceksiniz :) 
  • Yalnız gidiyorsanız ve gittiğiniz yerle ilgili hiçbir bilginiz yoksa korkmayın. Ben de öyleydim ama zamanla her şey rayına oturuyor ve bir anda oranın yerlisi oluveriyorsunuz :)
  • Havaalanında iner inmez oradan hat satın alın. Sonra vakit bulamayabilir ya da unutabilirsiniz. Çok ihtiyacınız olacak.

18 Eylül 2014 Perşembe

Lady Gaga’s artRAVE: the ARTPOP Ball

     Dünya gözüyle bir Lady Gaga da gördük bu salı günü. Havaalanına geldiği andan itibaren gündemden düşmedi ve konserin de yankıları biraz sürecek gibi. Şimdi size nasıl bir konserdi anlatmak istiyorum.


     Her konserde yaptığım gibi en önden güzel bir açıdan konseri seyredebilmek için sabah saat 10 civarı İTÜ Stadyumu'na vardım. Daha önce yazdığım yazılar ilgililere iletilmiş olacak ki bu sefer her yerde stadyumu gösteren ok işaretleri asılıydı. Rahatlıkla giriş kapısını bulduk ve bizden önce yaklaşık 60 kişinin geldiğini gördük. Gerçekten oldukça değişik giyinmiş, yaratıcılığı zorlamış seyirciler mevcuttu. Çoğu kişinin de yaşı küçüktü ve veliler vardı etrafta. Yaşları biraz daha büyük olanlar konsere akşam 7 gibi gelmeye başladı.

      Ana giriş kapısından yine izdihamla içeri girip kategorilere ayrıldık. İTÜ'de gittiğim üçüncü konser bu ve giriş kapısı olayını hala düzeltmediler maalesef. Bu izdihamın yaşanmaması adına kategoriye ayırım ilk kapıda yapılmalı diye düşünüyorum.

     Sıraya girip bu sefer de saatin 5 olmasını bekledik. 4 buçuk civarı güvenlik görevlileri kimlikleri hazırlamamızı söyledi. Çoğu kişi kimliğini getirmemişti ya da yaşı tutmadığı halde yanında velisi olmayanlar vardı. Lübnan'dan konseri izlemeye gelen üç kişi de pasaportları yanında olmadığı için sorun yaşamıştı ama tercümanlık yaparak bu sorunu halletmelerine yardımcı oldum. Sonrasında arkadaş olduk ve konseri beraber izledik. En sevdiğim şey konserde arkadaş edinmek ve artık Lübnan'da yerim bile hazır!

     İzin verildikten sonra deli gibi yokuşu koşarak indik ve bariyeri kaptık. 4 Türk ve 3 Lübnanlı arkadaşlarımla beraber oturup DJ Lady Starlight'ın çıkmasını bekledik. Akşam 7 buçuk gibi sahneye çıktı. Bas sistemi o kadar kötüydü ki maalesef çoğu kişi zevk alamadı dinlerken onu. Güvenlik görevlilerinden bazıları da kulaklarına kulaklık takmıştı.

     Saat 9'a doğru da aniden sahnedeki perde indi ve Lady Gaga omuzlarda taşınarak geldi. O kadar ani oldu ki herkes bir anda çığlık atıp yerinden fırladı. Lady Gaga hayranlarının zaten oldukça heyecanlı olduklarını belirtmek isterim. Tek bir hecesinde bile hepsi çığlık atmaya hazır bekliyordu.


     Kanatlarıyla beraber ilk olarak "Artpop" şarkısını söyledi. Konser setlist'inde yer alan çoğu şarkıyı da söyledi zaten. Üstelik verdiği molalar iki dakikayı geçmiyordu. Nasıl yorulmadı hala aklım almıyor.


     Bazı şarkılarını buz kristallerini andıran piyanosu başında seslendirdi ve çıplak sesinin oldukça güzel olduğunu belirtmek istiyorum.





     Fotoğraflardan da anlayabileceğiniz gibi gerçekten "Artpop Ball" konseptini yaşattı bize. Kendi de eğlendi, bizi de eğlendirdi. 





     Kostümleriyle adeta aykırılığın sınırlarını zorladı. Onun gibi giyinen hayranlarını da hep savundu ve farklı olmanın güzel bir şey olduğu mesajını verdi.

     Seyircilerle kontağı da oldukça fazlaydı. Hatta İrlanda'dan gelen bir hayranını sahneye çıkarttı. Kızcağız kalpten gidecek diye çok korktuk zira uzun bir süre tepki veremedi kendisi. Ağlamaktan makyajı bozuldu zaten. Konser çıkışında kıza rastladım ve hala ağlıyordu. Dediğim gibi hayranları Lady Gaga için deliriyor.


     Böyle sansasyonel bir şarkıcı konsere gelir de sahnede soyunmaz mı? Soyunur. O da öyle yaptı. Her şarkı için farklı bir peruk takan Lady Gaga, peruğunu fırlatıp arkasını dönerek sandalyeye çıktı. Korumalarının yardımıyla gözlerimizin önünde giyinip soyunarak şovunu yaptı.





     Rengarenk bir kostüm giyerek "Bad Romance" şarkısını söyledi bu şovundan sonra. Eski şarkılarına da yeni şarkılarına da son güçleriyle bağırarak seyirciler sürekli eşlik etti.


     Son şarkı olarak "Gypsy"i söyledi. Herkes bitiyor diye son kalan kuvvetleriyle bağıra bağıra söyledi onunla. Konser bitiminde de dansçılarıyla beraber selam vererek sahneden ayrıldı. Yine bekleriz Lady Gaga'cığım!



Notlar
  • Neredeyse her şarkısının başında İstanbul'u ne kadar sevdiğinden bahsetti. Bu anı çok beklediğini belirtti. 
  • Dansçısı Gianinni Semedo Moreira ile tanışma imkanım oldu. Daha önce Cirque du Soleil için geldiğinde de tanışmıştık ve gerçekten çok samimi birisi.
  • Lübnanlı arkadaşlar konseri izlemek için Türkiye'ye geldiğine göre nasıl Lady Gaga hayranları olduğunu siz düşünün.
  • Diamond Circle gibi bir kategoriden bilet alıp neredeyse bir arkadaki kategoriye kadar geri gelip bariyerde elinde içeceğiyle kokteyle gelmiş gibi duran insanları anlamıyorum. (Her konserde karşılaşıyorum böyleleriyle.)
  • Lady Gaga dansçılarının vasıtasıyla seyircilere peluş oyuncaklar attı ve neredeyse üç kere konfeti yağmuru yaptı.
  • Turne ürünü olarak sadece kuşe kağıda basılmış turne kitabını ve birkaç çeşit tişörtünü getirmişti. Biraz daha çeşit olsaydı keşke zira herkesin maddi durumu bir tişörte 60 TL vermeye yetmeyebilir.

     Sponsorlara ve organizatörlere (Pozitif Live, Kral TV, Doritos, Yandex, MAC Kozmetik, Star TV, Hürriyet, Maximusic!, Metro FM ve aklıma gelmeyen nicelerine) bu gece için çok teşekkür ederim.

9 Eylül 2014 Salı

GNCFEST '14


     Türkiye'nin en teknolojik festivali olarak adlandırılan GNCFEST'14 rüzgar gibi geçti. Ekibin elinden geleni yaptığı ve detayların çok düşünüldüğü belliydi. Şimdi o gün nasıl geçti sizinle paylaşacağım.


     Öğlene doğru İTÜ Stadyumu'na vardım. Ancak araba park yerleri çok alakasız yerlerdeydi ve stada yönlendiren hiçbir tabela ortalıkta yoktu. Pek çok insan ve ben bilinçsizce bir oraya bir buraya yürüdük. İlk defa gelen birinin bulmasının zor olabileceği düşünülerek en azından ok işaretleri konmalıydı.

     Zar zor stadı bulduktan sonra bu sefer ana giriş kapısında kalabalığa maruz kaldık. Şimdiye kadar hiçbir konserde bu sıra olayının adamakıllı yapıldığını görmediğim için karşılaştığım manzaraya pek şaşırmadım. Justin Timberlake konserinde de yaptıkları gibi önce ana giriş kapısında sıra oluşturup sonradan kategorilere göre metal dedektörlere yönlendirmişlerdi. Bu kategoriye ayırma işlemini tam tersi ilk girişte yapmaları gerekiyor yığılmayı önlemek için. Gelen binlerce insanı önce tek bir kapıdan almaya çalışmak çok zor.

     Yaklaşık yarım saat bekledikten sonra festival alanına giriş yaptık. Dönme dolap, kaybolunca arkadaşlarla buluşabilmek için "kaybolanlar kulübesi" isimli bir alan, telefonla konuşurken gürültü engellemek adına kurulmuş ses geçirmez camekanlı yerler, TV2 ve CNBC-e gibi kanalların açtığı eğlenceli standlar, "gnctrkcll lounge" dedikleri dinlence ve telefon şarj etme çadırı gibi bir sürü yer mevcuttu. Ücretsiz dağıttıkları rozetler vb. şeyler de vardı. 





     Yemekti, etrafı turlamacaydı derken öğlen saat 3'e doğru konser alanının kapıları açıldı çünkü Mabel Matiz çıkmak üzereydi. Ortalama yarım saat arayla Mabel Matiz, Model ve Manga grupları sahne aldı. Seyircilerin ilgisi büyüktü. Aralarda ise DJ Erbil Ellez yabancı şarkılar çalarak bekleyenleri sıkmadı. 


     Benim asıl beklediğim akşam 7 gibi başlayacak olan yabancı ünlülerin sahnesiydi. Sırayla Inna, Rita Ora ve Pharrell çıkıyordu. Inna barkovizyonu da kullanarak görsel öğelerle sahnesini hareketlendirdi. Küçük bir kız çocuğu gibi sağa sola koşuşturup durdu. Ancak teknik aksaklıklar yüzünden zor anlar yaşadı. "Cola Song" isimli şarkısını müziksiz söyledi. Ses düzelince tekrar müzikle beraber söyledi. İnsanlar problemin hallolmasını beklerken sıkılmasın diye sahneden indi, seyircilerin arasına girdi ve Türkçe bildiği tek şarkı olduğunu söylediği "Çingenem"i dinleyenlerle birlikte söyledi. Elbisesinin arkası açıldı ancak buna aldırmadan devam etti. Kısaca profesyonel davranarak aksaklıklar yüzünden konserini bitirmedi. Yeni EP'si harici "Hot", "Deja Vu" gibi bilindik şarkılarını da söyledi. Kings of Leon'un "Use Somebody" şarkısını da cover yaptı. Ayrıca Türkiye'yi çok sevdiğini sık sık dile getirdi. Biz de seni seviyoruz Inna!

     

     9 gibi Rita Ora sahneye geldi. Duyduğuma göre biraz geç kalmıştı ancak tam vaktinde sahneye çıktı. Pelerin tarzı şifon ve uzun bir elbisesi vardı. Kollarında ise kınadan yapılmış dövme gibi duran şeffaf eldivenleri vardı. 


     Çıkan her şarkıcı yaklaşık 45 dakika gibi kısıtlı bir sürede konser veriyordu. Rita da bu kısıtlı zamanını oldukça verimli kullanarak şovlarıyla göz doldurdu. "R.I.P." şarkısıyla sahneye çıktı ve daha sonra "Shine Ya Light", "How We Do (Party)", "I Will Never Let You Down" ve "Black Widow" şarkılarını seslendirdi. "Drunk In Love" ve "Could You Be Loved" şarkılarını da cover yaptı. Oldukça güzel bir sesi olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. 


     Belki de gelen çoğu kişinin beklediği isim Pharrell gece 10 buçuk civarı sahneye çıktı. "Baes" olarak isimlendirdiği dans ekibiyle harika anlar yaşattı bizlere. Yırtık kotu ve "Think Other" yazan tişörtüyle sahneye geldi. "Lose Yourself To Dance" ile açılışı yaptı ve daha sonra bir dakika bile durmadı. 41 yaşında olduğuna asla inanamadım. "Get Lucky", "Happy", "Blurred Lines", "Drop It Like It's Hot" gibi şarkılarının yanı sıra prodüksiyonunda da yer aldığı "Hollaback Girl", "Sing" ve bir sürü şarkıyı seslendirdi. Sık sık da barış ve sevgi mesajları vererek hepimizin kalbini kazandı.


     Özet geçmek gerekirse tek bir konser yerine pek çok sanatçıyı getirip festival yapmanın zor olduğunu göz önüne alarak güzel bir gün olduğunu söyleyebilirim. Arkadaşlarımla eğlenip sevdiğim sanatçıları dinlemek gerçekten güzeldi. Umarım her sene böyle bir etkinlik düzenlenebilir. Emeği geçen PERA Event'e, Turkcell ekibine, Showcase PR'a, Akademi Organizasyon'a ve diğer bütün sponsorlara teşekkür ediyorum.

Notlar:
  • "Gencaver" dedikleri Turkcell ekibine dahil olan yetkililer oldukça ilgiliydi. Bir sorun olduğunda sürekli yardımcı oldular.
  • Konser alanında içecek satan yerlerde çalışanlar da oldukça samimiydi. Sanırım bu konserde çalışacak kişileri özenerek seçmişler.
  • Teknik problemleri neredeyse sahneye çıkan her sanatçı yaşadı. Bunu sahnenin sürekli değiştirilmesine bağlıyorum ancak daha dikkatli olunabilirdi.
  • Yukarda da belirttiğim gibi her yere tabela ya da yönlendirici oklar koymak şart.
  • Kulise girip Rita Ora ile tanışma fırsatı elde ettim ve gerçekten çok samimi biri olduğunu söyleyebilirim.
  • Festival alanında yemek alanı çok kalabalıktı. En azından farklı yerlerde tek stand halinde satabilirlerdi. Aşırı yığılmadan dolayı sıcakta o kadar beklemek herkesi yordu.
  • Yemek alanında sağlıklı yiyecekler de satılabilmeliydi. Konserlerde genel olarak fast food tarzı şeyler satılıyor. Burada da tavuk, patates kızartması, sosisli sandviç vb. ürünler vardı. Sağlıklı beslenmek isteyenlere göre de seçenekler sunulabilmeli.     

26 Ağustos 2014 Salı

Emmy Ödülleri 2014

Arka arkaya çok ses getiren iki ödül töreni yapıldı bu hafta: MTV VMA ve Emmy. İkisi de alanında önemli gecelerden. Bir dizikolik olarak bu geceye de blogumda yer vermek istedim.

Yazıya kırmızı halı geçidi ile başlayacağım. Sofia Vergara'ya hayran olduğumu söylemek istiyorum. Fiziği muhteşem ve Roberto Cavalli imzalı kıyafeti inanılmaz yakışmış.

Bunun dışında Sarah Silverman'ın Marni tasarımı elbisesi çok güzel durmuş. Özellikle renginin tenine uyumu harika görünüyor. Zac Posen imzalı elbisesiyle Lucy Liu da göz dolduruyor. Bir başka Zac Posen seçimi de Heidi Klum'dan gelmiş ve tabii ki harika taşımış elbiseyi. Julia Roberts ise Elie Saab'ı tercih etmiş ve fiziğiyle herkese meydan okumuş. Anne adayı Hayden Panettiere ise Lorna Sarbu tasarımı kıyafetiyle karnını göstermekten çekinmemiş. Anna Gunn da doğal makyaj ve saçıyla Jenny Packham elbisesini çok güzel taşımış. Halle Berry ise Julia Roberts'ın izinden gidip Elie Saab giymiş ve tenine gül kurusu rengi çok hoş olmuş. Son olarak Camila Alves, Zuhair Murad imzalı kıyafetiyle vücudunu cesur bir şekilde sergilemiş.






Şimdi de törene geçelim. Los Angeles'taki Nokia Tiyatrosu'nda gerçekleşen törenin sunuculuğunu Seth Meyers üstlendi ve izlerken oldukça eğlendim.

"Jokes are like nominees, they can't all be winners." diyerek sözlerine başlayan Seth Meyers çeşitli dizilere laf sokmaktan da çekinmedi. "How I Met Your Mother"ın finaliyle ilgili de "Dexter lived. Jesse Pinkman lived. But your mother didn't make it." yorumunda bulundu. En komik an ise "Cable looks at Netflix the way Justin Bieber looks at One Direction - through a cloud of marijuana smoke." dediği andı.

Drama dalında en iyi dizi ödülü "Breaking Bad"e verildi. 16 ayrı kategoride aday gösterilen "Breaking Bad", gecede toplam 4 önemli ödülün sahibi oldu. Ekipten Bryan Cranston (Drama Dizilerinde En İyi Erkek Oyuncu), Aaron Paul (Drama Dizilerinde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu) ve Anna Gunn (Drama Dizilerinde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu) ödül alan isimler.


Komedi kategorisinde beşinci kez ödül "Modern Family"e sunuldu. Arka arkaya beş yıl ödül alarak rekor da kırmış oldu ve "Frasier" dizisinin elinden bu sıfatı aldı. 


Ödülleri başlık altında toplamak gerekirse;

DRAMA DALI

En İyi Dizi: "Breaking Bad"

En İyi Kadın Oyuncu: Julianna Margulies, "The Good Wife"

En İyi Erkek Oyuncu: Bryan Cranston, "Breaking Bad"

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Aaron Paul, "Breaking Bad"

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Anna Gunn, "Breaking Bad"

En İyi Yönetmen: "True Detective" - "Who Goes There" (Cary Joji Fukunaga)

En İyi Senaryo: "Breaking Bad" - "Ozymandias" (Moira Walley-Beckett)

KOMEDİ DALI

En İyi Dizi: "Modern Family"

En İyi Kadın Oyuncu: Julia Louis-Dreyfus, "Veep"

En İyi Erkek Oyuncu: Jim Parsons, "The Big Bang Theory"

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Ty Burrell, "Modern Family"

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Allison Janney, "Mom"

En İyi Yönetmen: "Modern Family" - "Vegas" (Gail Mancuso)

En İyi Senaryo: "Louie" - "So Did The Fat Lady"

TV FİLMİ VEYA MİNİ DİZİ

En İyi Dizi: "Fargo"

En İyi Kadın Oyuncu: Jessica Lange, "American Horror Story: Coven"

En İyi Erkek Oyuncu: Benedict Cumberbatch, "Sherlock: His Last Vow"

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Martin Freeman, "Sherlock: His Last Vow"

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Kathy Bates, "American Horror Story: Coven"

En İyi Yönetmen: Colin Bucksey, "Fargo" - "Buridan's Ass"

En İyi Senaryo: "Sherlock: Steven Moffat, His Last Vow"

25 Ağustos 2014 Pazartesi

2014 MTV VMA

Bu muhteşem geceye blogumda yer vermeseydim olmazdı. Müzik aşığı olarak her sene heyecanla beklediğim bir tören daha geldi ve geçti. Kırmızı halıdaki ünlü geçidinden itibaren sansasyonel bir gecenin bizi beklediği aşikardı. O zaman detaylara başlayabiliriz.

Kırmızı halıdan ünlülerin gelip geçmesi her etkinlikte en beklenen olaydır. Kim kiminle gelmiş, ne giymiş, saçı başı nasıl olmuş diye meraktan çatlarız. Ünlüler de hangi tasarımcının kıyafetini giydiğini göstermek için çatlar. Haydi fotoğraflara bakalım o zaman.

En beğendiğim elbiseyi ilk göstermek istiyorum. Son zamanlarda sıkı bir spor programı yapan Jennifer Lopez yaşına rağmen muhteşem bir fiziğe sahip. Charbel Zoe tasarımı olan elbiseyi de çok güzel taşımış kesinlikle. 45 yaşında 2 çocuk annesi bir insanın böyle olabileceğini görünce insanın kendini spor salonuna zincirleyesi geliyor.


İkinci beğendiğim elbise Demi Lovato'ya aitti. Stres yüzünden aldığı kiloları vermek için kendine program oluşturan Demi sanırım amacına hızla ulaşıyor. Eskisine nazaran daha inceldiğini ve seçtiği Lanvin imzalı elbiseyi layığıyla taşıdığını görebiliyoruz.


Töreni izlerken "Sen ne yaptın Chloë Grace Moretz?" dediğim de oldu. 17 yaşında olmasına rağmen sinema dünyasında ses getiren güzel bir kız neden bu kadar kapalı ve onu olduğundan yaşlı gösteren bir kıyafet seçti çok merak ediyorum.


Saint Lauren imzalı elbisesiyle gelen Nicki Minaj ilk defa abartılı giyinmemiş. Gerçi "Anaconda" performansıyla yeterince kendini gösterdi ama kırmızı halıda güzeldi. 


Moschino elbisesiyle Ariana Grande de çok hoştu. Nina Dobrev, Halston tasarımı kıyafetiyle Jessie J, Versace imzalı giysisiyle Iggy Azalea, Julianne Hough ve Lucy Hale de öyle.

                 




Ve gecenin divası Beyoncé'den bahsetmemek olmaz. Çok küçük yaşlardan itibaren örnek aldığım biri olduğu için bendeki yeri çok başka. Gerek davranışları gerekse sahne performansıyla hep takdir topluyor. Bu gecede de herkesi şaşırtmayı başardı. Adeta mini konser veren Beyoncé'nin beklentileri karşıladığı söylenebilir. Kırmızı halıda da Nicolas Jebran tasarımı elbisesiyle göz doldurdu.



Anlam veremediğim kıyafetler de mevcuttu. Rita Ora, Solange Knowles, Taylor Swift, Kim Kardashian, Miley Cyrus ve Kesha niye bunları seçmişti acaba? Rita Ora'nın elbisesi zaten Rihanna'nın önceden giydiği bir elbiseydi ve kimse beğenmedi maalesef Donna Karan imzalı olsa da. Solange Knowles fazla özenmeyip büyük beden ceket giyip gelmiş. Saçına özenseydi ya da farklı bir şeyle kombinleseydi daha güzel olurdu. Taylor Swift incecik biri olmasına rağmen genelde sahnede Beyoncé gibi şarkıcıların tercih ettiği "swimsuit" olarak geçen bir kıyafet giyip gelmiş. Maalesef Mary Katrantzou imzalı bu giysi onun bedenine yakışmıyor. Kim Kardashian daha çok üşümesin diye üstüne bir şey atmış gibiydi benim gözümde her ne kadar Balmain giymiş olsa da. Miley Cyrus da neredeyse günlük bir kombin seçmiş. Üstü düşecek diye arada korkmadım da değil. Kesha da poz verirken etrafında bir sürü adamla dolaştı. Saçını başını düzelttirdi, elbisesini toplattırdı. Farklı görünmek adına saçlarını rengarenk yapmış ve belki elbisesine hakim olsaydı güzel taşıyabilirdi. Etrafındaki insanlar taşıdı elbisesini hep.

 


 


Geceye çift gelenler de damgasını vurdu. 13 yıl önce Justin Timberlake ve Britney Spears kot kıyafetleriyle uyumlu gelmişti. Bu sefer de onlardan özenerek Katy Perry ve Riff Raff öyle giyinmiş.


Adam Levine salaşlığıyla tanınır. Bunun aksini yine göstermedi. Lakers formasıyla gelen Adam, Victoria's Secret mankeni eşinin yanında sönük kaldı ama küçük konseriyle bunu telafi ettiği söylenebilir.


Asıl eleştirmek istediğim Amber Rose. Daha önce VMA gecesine buna benzer bir elbiseyle katılan Rose McGowan'a mı özenmiş yoksa ikon ödülünü alırken Rihanna'nın tercih ettiği elbiseyi mi örnek almış çözemedim. Keşke bedenine daha çok yakışan bir elbise seçseydi. Laura Dewitt dizaynı bu elbiseyi kendine yakıştırabilecek başka ünlüler var bence.


Jeremy Scott sıradışılığını göstermek adına içine bir şey giymeyip takım elbise seçmiş. Onun dışında Usher'ın kıyafetinin de çok düz kaldığını ve Chris Brown'un da onu takip ettiğini söyleyebilirim. Ayrıca geceye Jordin Sparks ile katılan Jason Derulo'nun çok şık olduğunu, Darren Criss'in de oldukça karizmatik olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. 

 



Aklıma takılan tüm kıyafetlerden bahsettiğime göre artık performanslara geçebiliriz. Son zamanlarda yükselişe geçen Iggy Azalea ve Rita Ora, düet yaptıkları şarkıları "Black Widow"un performansıyla göz doldurdular. Ağ şeklinde yapılan kıyafetleri, başına file geçirilmiş balerinleri ve ışık, duman, vb. efektlerle başarılı bir iş çıkarmışlar. Kaçırdıysanız buradan izlemenizi tavsiye ederim.


Sam Smith popüler olan şarkısı "Stay With Me"yi söyledi. Usher ise Nicki Minaj ile düet yaparak "She Came To Give It To You" şarkısını meşhur dansıyla sahnelendirdi. Sam için buradan, Usher için de buradan videoya ulaşabilirsiniz.



Ariana Grande "Break Free" şarkısını, Nicki Minaj ise "Anaconda" şarkısını solo olarak seslendirdikten sonra "Bang Bang" şarkısı için Jessie J ile birleşip üçü beraber klip tadında performanslarını gerçekleştirdi. Bu üçü içinde tabii ki en ses getiren Nicki Minaj oldu ve maalesef "Bang Bang" şarkısı için giyeceği kıyafetin azizliğine uğradı. Bütün şarkı boyunca kıyafetini elleriyle bir arada tutmaya çalışarak performansını gerçekleştirdi. Üç şarkının videosu için sizi buraya alalım.




Country tarzını geride bırakıp pop bir albüm çıkartacak olan Taylor Swift yakın zamanda klibi çıkan şarkısı "Shake If Off"u seslendirdi. Söylerken bir oraya bir buraya koşturdu kızcağız. Videosuna buradan ulaşabilirsiniz.


Ve favori grubum Maroon 5'a geldi sıra. Bir hafta içinde "V" isimli yeni albümleri çıkacak ve şimdiden üç şarkıyı piyasaya sundular. Kocaman ve ışıklı bir "M" harfi şeklinde tasarlanmış sahnede yine başarılı bir performans gerçekleştirdiler. "Maps" ve "One More Night" şarkılarını dinleme fırsatı edindik. Maps için sizi buraya, One More Night için ise buraya alalım.


Bütün bunlar gelip geçer ve beklenen an gelir. Kusursuz kadın Beyoncé anons edilir ve dansçılarıyla sahne alır. Mini konser tadında tüm şarkılarını medley yapmış ve danslarıyla göz doldurdu. İzlerken yerimde duramadım. 16 dakikalık görsel bir şölen yaşattı izleyiciye. Sahne yoğun duyguların yaşandığı bir yer tabii ama sonunda eşi ve kızı da yanına gelince kendine hakim olamadı Beyoncé. Gerçekten çok tatlı bir andı. Performansı buradan izleyebilirsiniz. Duygusal anlar için de sizi buraya ve buraya alalım. 



Kısaca göz dolduran ve güzel bir geceydi benim için. Her ne kadar Rihanna, Drake ve pek çok şarkıcıyı o gece göremesek de oldukça katılımcı vardı. Seneye görüşmek üzere MTV!